4 Kasım 2008 Salı

gel de yasa...




gel de yasa bu ulkede.. vakit gazetesinin buyuk yazari huseyin uzmez efendinin yaptiklarindan sonra, onun aklanip paklanmasindan sonra gel de guven yargiya.. cok eski degil...onceki yazida bundan dert yanmistim, bu dert yanmalarimiz hic bitmeyecek gibi.. adam o derece curretsiz ki, bugun yaptiklarindan utanmadigi gibi gecmiste yaptiklarini da buyuk bir piskinlikle anlatiyor.. insanin ayni anda hem kan beynine sicrar, hem de kani donar mi.. bir kac saniye arayla oluyor bu dediklerim.. cildirmamak isten degil derler ya, adami gordukce midem bulaniyor artik.. bu tip herifler Cennet'e (Uçmag) gideceklerse ben orayi istemiyorum arkadas, benim yerim Cehennem (Tamu) olsun.. -parantez icinde eski turkcelerini yazdim, hepimize genel kultur olsun diye:-))-


guluyorum, guluyorum ama gulecek halim de yok aslinda.. sadece kendi dunyama acik olsaydi gozlerim cok rahat olurdum, cunku huzurluyum bugunlerde.. ama dunya bendeniz etrafinda donmuyor, cem yilmazin skeclerinden birisinde dedigi gibi, bu herif seninle benimle ayni havayi soluyor.. kizginim, uzgunum ve darginim.. kusura bakmayin, eger sizin de caninizi sıktıysam..


son soz guzel bir sey olsun bari, osmanlica kursu, gayet zevkli ve bir o kadar da zor.. gelen herkes -ben ve beraber gittigim arkadasim haric- sanki anasinin karninda ogrenmis, en bilmeyeni bile alfabeyi biliyor.. biz de simdilik geriden takip ediyoruz ama azimliyiz, hepsini gececegiz, ant ictik:-)).. benim bir daktilo maceram vardir liseden kalma, onu yazayim bir sonraki yazida da ne demek istedigimi aciklamis olurum sanirim...


kizsam da, dellensem de bazen, bu topraklari seviyorum.. biz birbirimize sahip cikalim, gerisi icin de bir seyler dusunuruz zamanla.. sevgiler..



Not: kisa ve daginik bir yazi oldu, b12'im eksik; mazur gorun:-))

28 Ekim 2008 Salı

yasasin demokrasi...


efendim, bu sayfanin da erisimi bir sure icin engellendi.. buyuk turk yargisinin, hukuk sisteminin sonuna kadar arkasindayiz!!.. daha once binlerce kez bize turlu sakalar yapan yargimiz bir saka daha yapti.. bu konuda Aziz Nesin'nin sozlerine inaniyorum ben.. bu ulkede yargi margi yok, olduguna da beni kimse ikna edemez diyordu.. dogru soze alkis tutulur, arkasinda degil yaninda durulur.. bir sonraki sabaha hangi yasakla uyanacagiz acaba, bakalim sapkanin icinden bu sefer ne cikacak, tavsan olmayacagi asikar.. hosdondun blogger.. yasasin yargimiz, yasasin demokrasi!!!!...

21 Ekim 2008 Salı

b12 ustune...



necip milletimin bir parcasi oldugumu ogrendim dun.. b12 vitamini eksik cikti bende.. toplumumuzun vucudunda da bu vitaminin eksikligi var.. her seyi unutan ve surekli sizlanan bir yapimiz var.. simdilerde ergenekon var, sahi kacimiz hatirliyoruz susurluk olaylarini; sonucunda ne oldugunu bilenimiz var mi?.. bizde her sey zamanasimina ugrar, gozunu sevdigiminin zamani; her acidan asindiriyor ve kasindiriyor bizi... zaten sonra, sonrasina gerek yok; bu kadari yeterli.. unutmadan, Osmanlica kursum basladi.. en yakin zamanda Osmanlica okumaya baslayacagimi umuyorum, sonrasinda da yazabilirim umarim.. yasadiklarimiz bizi olusturan temel taslarimiz, unutmayin; unutursaniz yoksunuz..

16 Ekim 2008 Perşembe

kisa ya da uzun, manasi cok hem de hic yok..

basliga yazdigim gibi.. kisa ya da uzun, manasi cok hem de hic yok.. nedir efendim bu derseniz, her sey ve hic bir sey derim ben de.. insanlar o kadar cok soz veriyorlar ki arka arkaya, bir kac adim sonra hepsini unutuyorlar, afiyetle yiyorlar.. yesinler, afiyet olsun tabi ki de.. sozu alan kiside bu pek bi hazimsizlik yapiyor.. hepimiz icin durum bu degil mi, turlu sozler veriyoruz; o sozler atmosferde donuyor dolasiyor ha babam... tutan tutar, tutmayan tutmaz, yeter ki laflari icimizde tutmayalim yoksa zamanla genisliyoruz cogumuz, buharlastiramiyoruz nedense.. buharlastirmayi az cok ogrendim.. ogrendikce de huzurlu olmayi ogreniyorum tekrardan.. huzur tek bir kapidan girmiyor insanin ruhuna, binlerce farkli kapidan da girebilyormus, onu ogrendim mesela.. ama ornek vermeyecegim simdilik, isteyen olursa birebir anlatabilirim..

ben cok rahatim mesela bugunlerde, insanlarin yuzune pek gulmuyorum eskisi gibi.. icimde buyuk bir ferahlik var- nedeni insanlarin yuzune gulmemem degil elbette-, butun kaliplar kirilmis, koca okyanuslarda yuzme yetisine kavusmus gibi hissediyorum.. farkli yonlerden bakabilmek hem guzel hem de zahmetli.. yine de bu yeni aliskanliklarimi kaybetmek istemiyorum.. o yuzden belki de bir kac ay oncesi gibi siritmiyor olabilirim ya da daha onceden oldugu gibi.. belki de o yuzden cok eglenceli gelmiyor da olabilirim bazilarina, giciklikla da itham edilebilirim.. olsun, dedigim gibi, buharlastirmayi ogreniyorum ve sorunlar pufff, ucusuyorlar havada.. onlar havaya karisiyorlarken bakiyorum keyifle.. her seyin gitmesine izin vermiyorum elbette, kalip benimle beraber yaslanmasi gerekenleri tutuyorum.. kendimce bir karisim yapiyorum yine de mideme oturmasinlar diye..

simdi ben ne dedim, neler anlattim.. onu da bilmiyorum.. aslinda bilmemenin saadetini yasiyorum.. ne ben senin ne sen benim, ben de sen de kusura bakmayacagiz; kisa ya da uzun, manasi cok hem de hic yok cunku.. neyin mi, her seyin ve hic bir seyin...

13 Ekim 2008 Pazartesi

kitap, mitap...

cok kitap almaya basladim yine, pek cok.. mutluyum, tekrar okumaya baslayabildigim icin, bir de -kotu de olsa- tekrar siir yazabildigim icin.. mevsim donuyor, eylul ayi tam da benim istedigim, dusledigim gibi gecti..

daha fazlasi.... bu sefer daha fazlasi yok.. bu kadarcik, kisacik.. uzun bir aradan sonra, tekrar merhaba demek istedim sadece.. uzunlar da gelir, yeter ki muhabbetimiz baki kalsin..

favori parcalarim oluyor, bazen bir gun sure ile mirildandigim bazen gunlerce dilime pelesenk olan.. bugunun parcasi Erkin Koray'dan, "Oyle Bir Gecer Zaman Ki":...

"Anılara kapılıp kanma
Dünyanın da düzeni böyle
Öyle bir geçer zaman ki
Dediğim aynıyla baki
Öyle bir geçer zaman ki"...

28 Ağustos 2008 Perşembe

Fikret'le gecen zamanim..


"-Bu nedir Fikret?

-İssaa Bey camii..

- Peki yanindaki nedir?

-Senn Jaa.. kilisesi

-Ne ne ne!!!

-Senn Jaa.. kilisesi.."


Fikret'le Selcuk'ta tanistik.. Efes'teki 5 saatlik turumdan sonra Selcuk'taki muzeyi de gormek istiyordum.. Meryem Ana'ya cikamadigim icin hayiflanirken Efes'e inis yolunda 3 km. icin tekrardan para vermek istemedim.. Yurumeyi tercih ettim, kazulet mp3umle ben bilmem kacinci yurume maceralarimizdan birisini daha yasadik, unutmadan ekleyeyim cantam da her zamanki yerinde, sirtimda yolculuga renk katmayi ihmal etmedi..


Geldigim yoldan donecegimi dusunerek yola koyuldum.. Yalnizlik, sakin doga, tepede gunes ve bagira cagira sarki soyleyen hafif deli bir sahis bendeniz.. Sirtimda cantam, icinde bol miktarda icme suyu.. Bir muddet sonra yol ikiye ayrilyordu, ben sol tarafi tercih ettim.. Tercihimin yanlis oldugunu anlamam icin beynimin normal bir bicimde calisiyor olmasi gerekiyordu sanirim.. Cunku o 3 kilometrelik yokus assagi parkuru en fazla 30 dakika icinde bitirmem gerekirdi.. Ama oyle olmadi, yurudukce yurudum; sonunda anayola vardigimda karsimdaki tabelada sol taraf Aydin'i sag tarafta İzmir ve Selcuk'u isaret ediyordu.. Makus talih diyerek otoyolda yurumeye koyuldum..


Bu tur durumlarda cok sorgulamamak gerekiyor, elinizden geliyorsa sadece gulmelisiniz.. Ben de gule oynaya, sicaktan hamur isi kivamina gelmis otoyolda Selcuk istikametine yurumeye basladim.. Otostop fikri bu sefer nedense beni cezbetmedi.. Motosikletli bir amca tarafindan cignenme tehlikesini atlattiktan hemen sonra Eyup aradi.. Otoyolda oldugumu Efes'ten cikip Selcuk'a gittigimi soyledim.. Neden bu kadar cok gurultu var dediginde -ki bu konusmanin ortalarina dogru oldu- otoyolda yurudugumu soyledim.. Sanirim 1 dakika kadar kesintisiz guldu.. Otoyoldayim dedigimde normal olarak arabada oldugumu dusunmus, ama ben ne zaman "normal" oldum ki?!!..


Bu yolculugun tek olumlu yani Artemis Tapinagi'ni gormem oldu.. Gerci tapinak diyorum ama kala kala, kocaman bir sutun ve bir kac duzine tastan baska bir sey yoktu ortalikta.. Ust tarafta camii gorunce dayanamadim hemen kendimi tepeye vurdum..


İste tam orada tanistik Fikret'le.. Nereden cikti, ne zaman yanimda bitti anlayamadim.. Hava henuz kararmamisti, o yuzden cocuk icin ne in diyebilirim ne cin ne de peri.. Bir bana bir de seksenlerden kalma fotograf makineme bakiyordu Fikret.. Ona konusma imkani birakmadan ben basladim konusmaya..


Merhaba dedim adim Sercan, buralari gezmeye calisiyorum, senin adin nedir.. Daha adini soylemeden nereden geldigimi sordu.. İstanbul diyince durusu, bakisi degisti.. Ben de fikret, buraliyim dedi..


Sonra, yolculugumun en muhabbetli anlari basladi.. Cunku Efes'e tek basima gelmistim ve 6 saat boyunca giris ve cikis kapilarindaki gorevliler ve saticilar haric iki elin parmaklarini gecmeyecek sayida Turk'le karsilastim.. Yabancilarla az biraz muhattap oldum bu sefer.. Teras evlerde Avusturya'li bir kizla -kazi calismalari sebebiyle 7 senedir ulkemize gidip geliyormus- konustum..


Fikret'e hemen camii sordum.. İste yukardaki konusmamizda da goruyorsunuz.. Fikret cok farkli bir cocuktu.. Beni gezdirdigi o kisa sure icerisinde soru bombardimanina maruz kaldim.. İstanbul'da gercekten o kadar cok insan var mi -ona gore İstanbul'da bir suru insan var, bir suru derken kac kisidir sence Fikret dedigimde, herhalde 10 milyon insan vardir dedi gozlerini kocaman acarak.. dogru be Fiko gozleri kocaman acmak lazim, bu sehir nasil tasiyor milyonlari, sasirmamak elde degil-, gokdelenler nasil oluyor, kac tane camii var, oradaki surlar neden kotu, kac tane okul var, sen ne is yapiyorsun, kiz arkadasin var mi vs. vs. vs... Bunlar su an icin aklima gelenler, daha neler neler sordu.. Bir kac kez koseye sıkısmis gibi hissettirdi bana.. Ornegin neden o sokak ortasinda kadinlarin cantalarini calanlara hic bir sey yapmiyorsunuz dedi.. Cevap veremedim..


Fikret'in en buyuk handikapi yer isimlerini duzgun bilmemesi.. Ama durust cocuk, bilmiyorsa da bilmiyorum diyor.. Bir de sordugum ne olursa olsun onunla ilgili bir hikayesi var.. Su camiinin ismi ne dedigimde, bilmiyorum cevabinin ardindan o camii ile ilgili bir hikaye anlatmaya basliyor hemen.. Bir ev soruyorum mesela, evin sahibini tanimiyor ama bahcedeki agaclarda hangi meyvelerin oldugunu gayet iyi biliyor..


Fotografta gordugunuz evin hemen bir kac metre oncesinde Fikret'in sevdigi kizin evi var.. Bana kiz arkadasin var mi diye sordugunda benim de ona ayni soruyu sorma hakkim dogdugunu dusundum, cevabimi verdikten sonra onun da bana cevap vermesini istedim.. Once utandi, soylemesem olur mu İstanbul'lu abi dedi.. ben de sen bilirsin Fikret, hayat senin hayatin dedim.. Yanindan gectigimiz bakkalin camlarini iki sene once nasil assagi indirdigini anlatirken Fikret birden sustu, dondu sanki.. Yurumeye devam ediyoruz ama Fikret konusmuyor.. Fikret ne oldu, ses yok.. Oglum ne oldu.. Yine ses yok.. 20 metre kadar sonra agzindan baklayi cikardi utana sıkıla.. Az onceki ev sevdigim kizin eviydi dedi.. Dayanamadim guldum, o da guldu benimle.. Hadi dedim geri donuyoruz.. Korktu bir anda, donmem ben dedi.. Bakkala gidiyoruz su alacagim dedim.. Hic bir sey alacagim da yoktu ya.. Geri donduk, Fikret yine sustu, yuzunu yere egdi.. Ben de durmadan konustum onunla, elimden geldigince sesli sekilde, surekli ismini anarak.. Geri donuyoruz yine ses yok.. Evden bir kac metre uzaklastiktan sonra zorla durdurdum onu ve bu fotoyu cektik..


Surada su var burada bu var derken Selcuk merkeze geldik.. İstanbul'a gelirsen soz seni gezdirecegim dedim.. İstanbul kocaman sehir gez gez nasil biter dedi Fikret:-)).. Beni biraktiktan sonra surlara gidecekti arkadaslari ile top oynamaya... Yuzlerce yillik tarihi yapilar bugun onlar icin vardi.. O surlarda emegi olanlardan birisi olsam sevinirdim.. Cocuklarin oynayabildigi, bir yapiya donustukleri icin ovunurdum..


Fikret'e hic bir sey ismarlayamadim.. Ne bakkaldan bir sey aldi, ne de bir hediye kabul etti.. Allem ettim kallem ettim zorla cebine biraz harclik verebildim.. Onu da bu parayla top alirsin, arkadaslarinla oynarsin diyerek kabul ettirebildim..


Ben muzeye dogru yoluma devam ettim o da kendini surlarda bekleyen arkadaslarinin yanina dogru.. Beni nasil bulacak hic sormadi bunu.. Cocukken bu tur sorularin pek onemi olmuyor zaten, okul yasantimizda da boyle olmaz mi?!..


Fikret'le tanistigim icin cok mutluyum.. Beraber gecirdigimiz kisa sure icinde benim de bir zamanlar onun gibi oldugumu hatirlatti bana.. Uzerinden de o kadar cok uzun zaman gecmedi henuz.. Kendimce bir karar verdim, bundan sonra kendimden yasca kucukleri daha bir can kulagi ile dinleyecegim..


Bundan sonra ne zaman yolumun Selcuk'a dusecegi belli olmaz.. Bakalim bir sonraki gidisimde Fikret orada olacak mi?... Gidip kaleye cikacagim ve onu arayacagim.. Ben pek ihtimal vermiyorum ama.. Bu kadar merakli ve zeki bir cocugun oralarda fazla kalacagini sanmiyorum..


Beni duymadigini biliyorum ama Fikret sana selamlarimi gonderiyorum.. Kisa yolculugumuz ve bana ogrettiklerin icin cok sagol..
Not: Fikret'in dillendiremedigi kilisenin adi St. John:-))

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Ah Bir Atas Ver...




İzmir yazilarimiza kaldigimiz yerden devam edelim.. Ne de olsa hala buradayiz.. Her gecen gun daha da cok sevmeye basladim ben bu sehri.. Yine de gozume carpan bir kac "ama"si var.. Mesela en kulustur otobuslerinde bile telefonla konusmak yasakmis.. Dun otobusle sehre inerken telefonu kullandigim icin uyarildigimda ogrendim bunu.. İzmir'liler telefon olayinda asiri hissiyat gosteriyorlar.. Siz siz olun buraya geldiginizde otobuslerde telefonla konusmayin, uzmeyin bu guzel insanlari..


Dun muze turu yapmak icin ciktim evden.. Arkeoloji muzesine gittigimde beni bekledigim bir surpriz karsiladi.. Duyduk duymadik demeyin, Muzekart olmadan girisler ogrenciler icin de parali.. Herhangi bir Dosim(doner sermaye isletmeleri...tam adini bilmiyorum iste turizm ve kultur bakanligina bagli.. en yakin olarak ; Topkapi Sarayi'nin dis kapisinda Soguksu sokagin girisinde Ayasofya'nin icinde, sarayin bahcesinde, ayrica Eminonu'nde bakanligin nimet abla gisesinin yakininda bulunan satis ofisinin icinde de bir tane var diye hatirliyorum)'den ogrenciler 10 liraya, bildigin yurdum insanlari 20 liraya bu karti edinebiliyor, muzedeki adam fotograf isterler dedi ama orada kimligimdeki fotografi taradilar.. Bu kartta da uzun sacli fotografim yer alacak, nufus cuzdanini degistirmenin zamani geldi artik; su an saclarim uc numara ama kimlikteki fotografimda omuzlarda.. Abes kaciyor artik bu durum.. Notumu aldim, tez zamanda kimlik degisecek..
Sana bir sene muhlet veriyorlar, bu zaman zarfi icerisinde istersen kusana kadar butun muzeleri ve oren yerlerini ziyaret edebiliyorsun.. Bazi istisnai durumlar var dedi adam.. Muze ve istisna kelimeleri birlestiginde aklima hemen Topkapi Sarayi'ndaki Harem Dairesi gelir.. Adam cumlesini bitirmeden ornek olarak Harem Dairesi'ni mi vereceksiniz dedim.. Aaa, nereden bildin dedi.. Yari Corum'luyum diyerek -alakasi yok aslinda- sacma sapan bir espri yaptim.. Adam bana bakti ben adama baktim, konu oylece kapandi:-)).. Bu sicaklarda ancak bu kadar espri cikar benden kimse kusuruma bakmasin..


Muzekart'i almak icin ne cefalar cektim, ne badireler atlattim onlari da anlatacagim.. Ama gec kaliyorum, cikmam lazim.. Efes'e dogru yollaniyorum.. Yine ben, not defterim, fotograf makinesi -Umut tekrar sagol-, kazulet mp3um, yedek t-shirtum ve bir suredir sirtimda dolastirmadigim -yetim hissetmistir gariban- sirt cantamla yola dusuyorum.. Bu kadar mi, tek basima miyim? Evet, efendim tozlu yollari yine tek basima asacagim, yarenlik etmek isteyen cikmadi bugun de, İzmir'li dostlarima Selcuk'a gitmek zor geliyor.. Ben gidip goreyim, sonraki seferde geldigimde yanimda sizlerden birileri olursa yarenbasi olarak hizmet verebilirim..


Tekrar gorusene kadar hepinize simdiden merhaba..




Not: Fotograf makinesini tab ettirdim, tahmin ettigim gibi zayi olan kareler var.. Yine de cektigim guzel bir kac kare poz var.. Uste monte ettigim resim bizzat bu gariban kulunuz tarafindan cekilmistir..


Not 2: Dun aksam yeni evli ciftin evini ziyaret ettim, ne derece utanmaz bir adam oldugumu anlayin artik:-)).. Selma ve Burak'a tekrar sevgiler..

12 Ağustos 2008 Salı

İzmir'in Kavaklari...


İzmir'in kavaklari, dokulur yapraklari... Pazar gunu bu ve buna benzer bir kac turku esliginde insanlar sahnede bu yoreye has haraketlerle -bu da bir cesit ayindir bence- oynadilar Selma ve Burak'in dugununde.. Yasitlarimin, ozellikle de arkadaslarimin teker teker evlilik denilen o muesseseye dahil olmalari bana tuhaf geliyor.. Hepte gelecek sanirim, ta ki ben de evlenene kadar.. O gunu gorecek miyiz, kim bilir?!!.. 2 sene once evlilige kesinlikle hayir diyordum, ama artik karsi ciktigim bir dusunce degil.. Yine de tuhaf be kardesim.. Ben evlendigimde de eminim tuhaf gelecek.. Surekli ayni kelime ile tarif ediyorum farkindayim.. Yakin zamanda acilimini yapariz...

1-2 sene sonra Selma ve Burak'in kucucuk bir yavrulari olabilecegini dusunmek, hatta bana Sercan dayi diye kollarini acarak kosan sapsari sacli bir cocugu hayal etmek.. Mutluluk verici..

Guzel memleket İzmir.. Her seyden once stres yok.. İnsanlarin alinlarinda, sehrin vermis oldugu -bu İstanbul icin yuzde yuz gecerlidir- fazladan kirisiklar yok.. İnsanlar daha rahat, daha sakin ve kesinlikle daha guzel.. Her seyden once minibus yok anasini satayim.. DAAATTT DAATTT diye daha sabahin korunde insanin beyninin icinde ne varsa yiyen bitiren korna sesleri yok.. Her sabah gune 1-0 yenik basliyoruz biz İstanbul'da.. Asik suratli kalabaliklar ve o maskeli yuzlerin ardindaki inanilmaz hirslarla..

Bir sehri ancak yuruyerek taniyabilirsiniz, en azindan ben boyle dusunuyorum.. Kendimi yuruyus ustadlari kastinin-boyle bir sey yok tamamen salliyorum- 3. basamaginda goruyorum.. Bu kast 5 basamaktan olusur.. Azimliyim, 5. basamaga cikacagim.. 4. basamakta Ozzy var, Eyup ise neredeyse 5. basamak ustadlari tarafindan kabul edilecek (fazla costum, kabul)..

Dun cami turu yaptim.. Kucuk kucuk notlar aldim, onlari da paylasacagiz.. Bir ara o kadar ileri gittim ki esnafa camiler hakkinda ahkam keser hale geldim:-)).. Bekleyin, kamink sun.. Fotograf makinesi olayinda nasil bir husran yasadigimi bilen bilir.. Kimlere kimlere sormadim, ama kimse yuzume bakmadi o konuda:-)) Talih boyleymis dedim ve Umut kardesimden edingidim makine ile yola ciktim.. Pazar gunu makineye bir seyler oldu, 11 den sonra geri sardi; dun de 12'den sonra geri sardi.. Sonuc tam bir muamma su an.. Birazdan yola dusecegim.. Oncelikli olarak makinenin icindeki filmi tab ettirecegim.. Sonra elimdeki listeye -sanki Earl'un listesi- uyarak gezintime devam edecegim.. Sirada arkeoloji ve etnografya muzeleri var.. Bir de Karsiyaka'ya gececegim, orasi da ciddi ciddi ayri bir memleket:-))

Yaziyi Livaneli'nin konser sonlarinda soyledigi guzel bir turkunun sozleri ile bitirelim; " bilmem su felegin bende nesi var, her gittigim yerde yar ister benden:-))"..

Buyuksehirlerde adamakilli olabiliyormus dedirten guzel sehrimiz İzmir'den herkese sevgiler..

8 Ağustos 2008 Cuma

Sari Sicaklar...


Gunler akip gidiyor.. Ne yazabiliyorum ne de okuyabiliyorum.. Cok sey de istemiyorum aslinda.. Sanki elimin altinda onlarca kitap var, basladigim ve yarida biraktigim..

Zaten hangi amacimiz vardir ki butunuyle gerceklestirebildigimiz, biz kibirlileri tatmin edebilen.. Butun hayaller cikis noktasini sahibinden alir ve ancak sonunda sahibine geri doner.. Ya sahip cikarsin duslerine; ugrasirsin, didinirsin ya akisina birakirsin ya da cabucak teslim bayragini cekersin..

Peki nedeni nedir bu icimdeki telasin!?.. Hic olmadigim kadar ozgurum, bir yandan da hic olmadigim kadar corak.. Tirmalayip duruyorum bombos duvarlarimi.. Oysa duvarlari bile renkli olmali insanin; resimle, siirle dolmali.. İcindeki ruzgari serbest birakmali, birakmali ki birbirine katsin olani, icinden yepyeni bir seyler cikarabilmek icin..

Bir yandan da beni kahreden bir uykusuzluk illetine tutuldum.. Belki de bu yuzden yasadigim kuraklik.. Uyuyamamak, dinlenememek artik benim kaderim mi yoksa, oysa hicte buyuk islerin pesinde degilim; olsam kesinlikle gam yemeyecegim, biliyorum..

Sayfalarca yazmaliyim.. Belki sacma sapan olacaklar - aynen bunun gibi:-)) - Siir, hikaye, ani vs. ne olursa yazmaliyim.. Okumaliyim, gozlerim okumaktan agriyana kadar, oturdugum yerde elimdeki kitapla sizana kadar; vazgecmemeliyim.. Bir de donup dolasip bu sekilde kendimi tekrar etmemeliyim.. Bir kez daha kendime emir kiplerini verdikten sonra hic bir faaliyet yapmazsam kendimi cezalandiracagim:-))

Oturmaktan popom uyusmus.. Hadi bakalim, kalkalim; yola duselim, omur boyu gidelim, geriye donup bakmayalim, sadece ani yasayalim, gelecegi dusleyelim..

Not: Dun Sirkeci'de Buyuk Postane'nin basamaklarinda otururken yazdim.. Ozellikle aksam 5'ten sonra oturulmasini tavsiye ederim, gayet serin oluyor, ortaliktaki kosusturmacayi izlemek bile zevkli..

30 Temmuz 2008 Çarşamba

pansuman...




Az once, Ahmet Hasim'in Merdivenler siirine uyarak merdivenleri agir agir cikiyordum.. Canım sıkkındı, uykum vardi, turlu turlu dertleri dusunuyordum.. Sonra, merdivenlerden assagiya dogru inerken neseli bir melodi tutturan sarisin bir kiz gordum.. Bana bakti , ben ona baktim.. Sanirim biraz utandi o anda.. Bu havalarda en guzeli sarki soylemektir dedim.. Guldu, karsilikli olarak iyi aksamlar dedik.. Soyledigi sarkiyi bilmiyordum, ama tekrar soylemeye basladi.. Bu sefer daha guclu bir sesle ve yuzunde tebessumle.. Bana el salladi ve gitti.. Dertlerim, sıkıntılarim ucup gitmedi, yine de bu cok sicak gunde, yorgun ruhuma kucucuk bir pansuman oldu o bir kac saniye..

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Priest konserinin oncesi sonrasi..


Heavy metal aleminin en buyuk gruplarindan Judas Priest'i dunya gozu ile ulkemiz topraklarinda gormus olduk dun gece.. Saasali laflar edecek degilim, cunku istedigim parcalarin cogunu calmadilar.. Playlistlerini elbette benim zevkime gore olusturacak degildi efsane topluluk.. Yine de ilk kez geldikleri ulkemizde her ne kadar ismi album turu olsa da bildigimiz parcalari calmalarini cok isterdim..

80'er torkis liraya aldigimiz biletlerin konserden 2 gun once 40'ar torkis liraya dustugunu ogrenmek elbette insana hazin geliyor.. Mekanin uygun oldugunu dusunuyorum(Kurucesme Arena), bazi anlarda bir iett otobusunde seyahat ediyormuscasina nefessiz kalmamiza ragmen canim bogazin guzel ruzgari arada bir de olsa imdadimiza yetisti..

Siyah giymedik, giyse miydik t-shirt almadik, alsa miydik tartismalari icinde Taksim'den Kurucesme'ye kadar yuruduk.. Bu bazilari icin uzun bizim icinse siradan bir yuruyustu (ozzy boy ve bendeniz).. Sadece siyahlar uzerine konusmadik elbette, yine envayi cesit sorunu konustuk, cozum yollari bulduk ve her adimda bulduklarimizi unuttuk.. Mekana dogru yaklastikca siyahlar icinde insan guruhlarini gormeye basladik.. Lise yillarinda ben de boyleydim diyerek bir anlamda buyudugumu ve uzun ince yolun bir baska kisminda oldugumu anladim..

Konserin 21:00'de baslayacagi duyurulmustu.. Ozzy onceki tecrubelerine dayanarak 22:00'de baslayacagini ilan etti nacizane kulunuza.. Konserde sorun yasamamak icin oncelikle lavaboya hucum ettik sonrasinda on taraflarda guzel bir yer bulduk.. Acaba dolar mi dolmaz mi ortam diye de dusunmeden edemiyordum konsere 45 dk. varken.. Ya metal muzik severler degismis ya da baska bir sey olmus artik adlandiramiyorum ama baslangica 15 dk. kala kafayi geriye cevirdigimde(linda blair modelinde tabi ki) silme insan yiginini gordum.. Hem alanin dolmasi hem de onlerde yer bulabilmek neseme nese katti.. Ehh, sol tarafta gordugum Banu Guven bu nesemi bir kac kat arttirmadi dersem pinokyo gibi burnum uzar, zaten yeterince uzun o yuzden durust olmakta fayda var.. Az sayida yasi kemale ermis insan da vardi gordugum kadari ile, ben onlarin cok daha fazla olmasini beklerdim tipki kendi yasitlarimin daha fazla olmasini bekledigim gibi.. Ortamda (en azindan benim bulundugum bolumde) 20 yas alti genclerin muazzam ustunlugu vardi.. Hey gidi genclik diyerek basimi one egmek ve uc numero kestirdigim dokulen saclarimi kasimaktan baska bir cozum bulamadim..

Ben ne yapiyorum, neredeyim, hayat beni nereye surukluyor diye dusunmeye basladigim anda(bunlari dusunmek icin bir heavy metal konseri pek uygun ortam degildir acikcasi) sahnedeki perde indi, isik gosterileri basladi ve grup yavas yavas arzi endam etti..

Parmaklarimi birlestirdim ve The Hellion ile baslamalari icin dua ettim yani hayallerimdeki baslangic buydu.. Ama oyle olmadi.. Gercekler hayallerden her zaman daha sasirtici oluyor, olacak olani bilseniz bile.. Yasadigim sey sukutu hayal degildi yine de, bilakis (yine basladik eski kelimeler kullanmaya bir yerde cuvallarim ama dur bakalim nerede) ben de digerleri gibi hoplayip zipliyordum.. Sonucta karsimda Judas Priest vardi.. Yillarca gelsinler gitmezsem yuh olsun bana dedigim gruplardan, hem de en guzellerinden birisi 15 metre onumdeydi ve ben kendimden gecmeye baslamistim.. 7. parcaya kadar her sey normaldi.. Breaking in the Law basladiginda ortalik birbirine girdi, bir saga bir sola savruluyorduk.. Bogaz 50 metre sagimizdaydi ve biz sanki onun dalgalari ile sallanan koca bir gemideydik .. O dakikalarda arkamdan surekli on tarafa dogru hucum eden bir iki zibidi yuzunden canım sıkıldı.. Canim sıkıldıgında vahsilesiyorum ve siddete meyilleniyorum.. Cocuklari cok saglam cumlelerle(buraya yazamam) bir guzel tehdit ettikten sonra kaldigim yerden kendi bolgemde(sanirim etrafimdaki cocuklar kullandigim kelimelerden sonra bana saygi duydular, cunku konser sonuna kadar rahat haraket edebildigim bir alan olustu bir anda, acikcasi kendimi buyuk kedilerin gunlugundeki surunun basi olan arslanlardan birisi gibi hissettim ) grubu dinlemeye devam ettim..

Kel basa simsir tarak misali (her ne kadar baba arslan gibi hissetsekte gercekler acidir) kafama cesitli yabanci maddeler yagdi.. Futbol maclarinda boyle derler ya, yabanci madde.. Once bir telefon, sonra avuc ici buyuklugunde bir isildak, sonrasinda bir su sisesi, konser cikisinda da bir adam.. Evet, hepsi oldu.. Gectigimiz hafta izledigim belgeselde(beni davet ettigi icin Hande'ye binlerce kez tesekkur ederim) kafatasi ile ilgili ogrendigim bilgiler isiginda durumdan endise etmedim, etmedim ama yine de rahatsiz olmamak elde degildi.. Onca insan arasinda surekli kafaniza bir seylerin gelmesi hos olmuyor(arkasi yarin cunku Aksakal beni bekliyor)

23 Haziran 2008 Pazartesi

Yetisme Telasi


Ne kadar da telasliyiz, adimlarimizi beynimizin verdigi direktiflere gore yonlendiremiyoruz cogu zaman, cunku vucutlar izin vermiyor bu derece aceleye.. Belki de ruhumuz, kim bilir?

Zorunluluklar mi bizi bu hale getiren.. Birkac sene oncesine kadar izleyerek guldugum insanlardan birine, herhangi birine donusmeye basladigimi farkettim bugun.. Ben de dusmusum yetisme telasinin deliligine.. Zamandan mi calmaya calisiyoruz, yoksa olumsuz olmaya mi?!.. Butun sucu modern hayata atmak kolay, peki egolar?.. Acmaya ugrasirsak sonu gelmez bu konunun, iyisi mi keselim..

Besbelli iste, vucudumuz ve ruhumuz biraz yavaslamamizi istiyorlar.. Heryere ve herseye yetisme derdimiz yuzunden belki de insanligin buyuk yalnizliginin nedeni.. Belki siniri asiyor cogumuz, kapasitesini sonuna kadar kullanarak gercekten kendine harcamasi gereken zamani olduruyor..

Ruhu ac olan insanin bir an icin bile huzuru bulamamasi dogaldir.. Huzuru icinde hic hissedemeyen insan da yalniz kalir.. Surekli arar, surekli harcar, tuketir.. Ama hissedemez, sadece kocaman bir bosluk vardir icinde.. Yuzundeki o kocaman mekanik gulusteki hissizligi hissetmekte cok zor degildir..

Yine sonuca varmayan, karisik bir yazinin sonu.. Tekrar gorusecegiz.. Bundan sonra cok uzun aralar vermeyecegiz..

22 Şubat 2008 Cuma

Hava iyi, hava kotu...


Su havalarin ne yapacagi hic belli olmuyor.. Gecen hafta, 2 yil aradan sonra karlar altinda, usuyerek, titreyerek soluk alip veriyorduk İstanbul'da.. Su an gunes montlarimizin icindeki bedenlerimizi elinden geldigince yakiyor..

Kuzey Irak'a girdik mesela, bu sabah Bush'un deli sacmasi dans figurlerini izledim ve Maya'larin kehanetlerinin dogru cikmasi durumunda pekte uzuntu duymayacagimi hissettim.. 4 senemiz var yani dostlar, ben artik inanmaya basladim.. Tribun tezahurati gibi olacak ama, ben inandim siz de inanin..

Koca koca uydu kentlerlerle dolduruyorlar İstanbul'un dort tarafini, bana bunlar cizgi film gibi geliyor.. Belki oyle bir yerde hic oturmadigim icin.. Sokakta buyuduk biz.. Misket oynadik, dokuztas oynadik; kufur ettik, kavga ettik.. Elma, armut caldik bahcelerden.. Papatyalar vardi ornegin ben cocukken mahallemizde, seviyor/sevmiyor diyerek kizlari dusledik.. Gectigimiz aylarda bu yeni "sehir"lerden birisine gittigimde cok iyi ayarina vardim ki eger bu yirmiser otuzar katli yerler bu sehri ahtapot gibi sarmaya devam ederse yildizlara olan uzakligimiz daha da buyuyecek..

26 yasinda gecmise ozlem duymak sacma gelebilir bazilarina, ama ben duyuyorum; hem de cok eskiye degil, ornegin 2002'ye.. Isparta'ya gitmeden once biraktigim İstanbul'la dondugumde gordugum İstanbul arasinda o kadar cok fark vardi ki.. Belki de o kesmekesi unuttum, belki de yenilige adapte olamadim..


Yine de seviyorum yasadigim sehiri.. Birazdan yola cikacagim.. Galata Kulesi'ni gorecegim once, sonra Suleymaniye.. Benim camim.. Cok mu bencilce gorundu bu cumle.. Ama oyle iste.. İstanbul minareler denizi, turbeler denizi.. Simdi gokdelenler yeni yeni "sehir"ler denizi olma yolunda ilerliyor.. Yine de soluk alip verebilecegimiz, bizim diyebilecegimiz yerleri var, simdilik..

11 Şubat 2008 Pazartesi

28 Nisan 2003'ten bir yazi...

Öncelikle başlangıç noktamızı nereden ve neyden alacağız bilemiyorum. Bu bilmediğim şey de dünyada bilmediğim ve öğrenmek için ne kadar yırtınırsam yırtınayım başaramayacağım milyonlarca şeyden yalnızca birisi. Başlangıçlar nasıl olmalı acaba?

Benin kim olduğunu ben bile bilmezken beni başkalarının tanımasını nasıl bekleyebilirim ki? Eski günler geldi birden aklıma. Abdi İpekçi'den çıkar aheste aheste yol alırdık. Ne zaman ki otobüsün gelişini uzaktan görelim durağa koşup otobüse yetişmekle salaş yürüyüşümüze devam etmek arasında bir tereddüte düşerdik. Ve ilk başta ben Oğuz'a sonra o bana bakar, Umut'u da arada kandırıp son süratle otobüse yetişmek için topuklarımızı kıçımıza vuracak şiddette kendimizden geçercesine koşardık ve yetişirdik genelde.

Peki hayatta neden böyle olmuyor. Önce bakıyorum bezginliğin içinde olanlara, sonra yetişmeye çalışıyorum ama nafile bir türlü başaramıyorum. Topuklarımın popomda yaptıkları acıda cabası olarak kalıyor bana.

Peki o kim? Kim mi kim? İşte onu bir bilsem herkese söyleyeceğim ama tanışamadık bir türlü, ya da tanıyorumda miyopluğumun vermiş olduğu göz bozukluğu kalbimide etkiliyor.

Bundan başka ne söyleyebilirim şu an. Öncelikli olarak derslere bu kadar az çalışıp nasıl başarabiliyorum buna hayret ediyorum. Son olarakta artık internetten çıkmam gerekiyor bunu biliyorum. Evet, bir şeyi biliyorum. Adım Nazım Sercan İlgar. İşte hepsi bu sanırım. Bir ben ve yine sadece ben.