13 Aralık 2009 Pazar

heroes'tan...





Cnbc-e'de yayinlanan Heroes dizisi icin net sayfasinda bir anket yapmislar.. Sonuclar assagida, bunlara bakip guzel guzel degerlendirmeler yapilabilir.. Bu islerden anlayan birisi goreve lutfen...






Kahramanların özel güçlerinden hangisine
sahip olmak isterdiniz?
Uçmak 8820 Yok edilmez olmak 19131
Düşünce okumak 33075 Zamana hükmetmek 49848
Geleceği çizebilmek 8604 Görünmez olmak 12994

6 Aralık 2009 Pazar

sen ve ben ayniyiz, yok aslinda birbirimizden farkimiz...

Artik sonu gelmesi gerekmiyor mu sizce de?... DTP'li efendiler toplanmislar ve cigirtkanlar gibi bagiriyorlar;"Eğer gerçekten İmralı’daki şartlar standartlara uygun deniliyorsa, Başbakan, Bahçeli ve Baykal 11 yıl değil, 11 gün kalsınlar görelim." Allahinaskina, kimse cikip bu demokrasidir falan filan demesin bana.. Martaval okumayin efendim, palavra bunlar; gulemiyorum bile, fena halde sinir oluyorum artik..

Hamaset filan yapmiyorum, hayir hic alakasi yok.. Haklarini savunmak, dert anlatmak baska sey, koca ulkeyi tehdit etmek, assagilamak bambaska.. Adamlar gozumuzun icine baka baka, alenen tehdit ediyorlar.. Kim bunlar, halkin oylariyla secilmis milletvekilleri, belediye baskanlari..

Gecen ay gafilin teki cikip -iste o gaflet sahibi ve soyledigi cumle- "Profesör Türköne, Kürt sorununun çözümü için Öcalan'ı da kapsayan bir genel affın şart olduğunu söyledi. Türköne, Osmanlı'nın isyan bastırırken, elebaşıları affedip, 'Başıbozuk paşası olarak sürüp, maaş verdiğini hatırlattı".

Efendim, beyefendi bunu soylemis, Aksam gazetesi de mansetten haberi vermis.. Ya hic bir sey bilmiyorlar beyinleri sulanmis ya da bilerek gercegi saptiriyorlar.. Osmanli Duyun-u Umumiye belasinin icine girdigi andan itibaren -1872- zaten bitkisel hayata tam anlamiyla girmis bir devlet.. Adamimiz 1860 yilinda olan bir olaydan ornekleme veriyor kendince dayanak olusturuyor..

Neyse, ne diyorduk.. İmrali'daki cezaevinin sartlari iyilestirilmeliymis, o kucucuk odadaki yasam kosullari rezaletmis, falanmis filanmis.. Ocalan'nin saglik durumu "hayati" onem tasiyormus.. Bakin, simdi size gercekten hayati onem arz eden olay neydi bu sacmalikta, onu da soyleyeyim; "İdil’de, terörist Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarını protesto eden yaklaşık 500 PKK sempatizanı, öğretmen ve öğrencilerin konakladığı öğretmenevine saldırdı. Yaklaşık iki saat boyunca öğretmenevini ablukaya alan göstericilerin taş yağmuru sonucunda iki öğrenci yaralandı. Bazı kişilerin, “Onlar bizi batıda linç ediyor. Biz de onları linç” edelim” diye bağırarak grubu kışkırttığı iddia edildi. Dehşet dolu saatler yaşayan öğretmen ve öğrenciler, polis eşliğinde güçlükle tahliye edildi."..

Burada uzun uzun tahlillere girecek degiliz, gereksiz de zaten.. Sadece ama sadece kimin duruma nasil baktigina cok guzel bir ornek oldu bu durum ve yasananlar.. Kendilerini demokrasinin savunucusu olarak gorenlerin aslinda bir halt olmadiklarini tekrar gorduk.. Bu bizim ulkemizin genel sorunu.. Her seyi bayagi hale getirdigimiz, degersizlestirdigimiz gun gibi asikar.. İci bombos, birilerinin dugmeye basmasi sonucu peydah olan sahte acilimlarla, demokrasi ve ozgurluk istiyoruz diyenlerin yalanlariyla dolu bir seruven surup gidiyor.. Ama nereye kadar, daha ne kadar.. Ben, sen, o.. Hepimizin icinde bir isyan duygusu filizleniyor.. Bu isyan benim sana, senin bana karsi isyanin olmasa keske.. Keske farki gorebilse insanlar, bizim sirtimizdan gecinip bizim adimiza konustugunu soyleyen kisilerin aslinda her seyi nasil kaygan bir zemine dogru tasidiklarini anlayabilse.. Ama bu olmayacak.. Cunku bizleri, dupeduz yalanla besliyorlar uzun suredir.. Okumayan, yazmayan, konusmayan, dusunmeyen bir toplumuz.. Ve ne yazik ki bu yuzden de cozumu hepimiz kufurde, tasta, tufekte ariyoruz.. Bugun degilse yarin.. Olan olmustur, muhim olan gelecegi duzgun bir zemine oturtabilmek.. Gecmisi konusurken/yargilarken o zamanin sartlarina gore yasanilanlari degerlendirmeliyiz, gercek ve mantiga dayali olan budur zaten.. Bunu da yapamiyoruz ki.. Ne desek, neresinden tutsak sapir sapir dokulen bir yapiyla karsi karsiyayiz.. Gecmise bakamiyor, su ani yasayamiyoruz, gelecegimizi sekillendiremiyoruz..

Cok karamsar mi gozukuyorum, aslinda oyle de degilim.. Nedense eldeki tum verilere, gorduklerime ve bildiklerime ragmen icimde bir yerlerde umutu olmam gerektigini soyleyen bir ses var.. Ben ona inanmak istiyorum.. Birbirimize sabirla ve anlayisla yaklasip, bu biraz cabbar olan duygu yogunluklarimizi, icimizdeki bu enerjiyi oncelikle gercekci olarak kendimizi anlamaya harcamamiz lazim.. Kendini taniyan, kendisiyle yuzlesen insanlar/toplumlar aynada cirkin yanlarini goreceklerdir elbette, ama bunun yaninda, o her aynaya baktiginizda ozenle dikkat ettiginiz guzel yanlarinizin yaninda daha once hic ama hic farketmediginiz, cok daha guzel yanlari oldugunu da goreceklerdir..

Basligima uygun olmayan bir yazi oldu, farkindayim.. O basliga uygun cumleler bir sonraki yazida arz-i endam edecekler..

Not: Bu yaziyi okuyan azinlik, giriste hiddetlendigimi ve DTP'ye cok fazla laf soyledigimi dusunebilir.. Bunlar kadar dengesiz olan baskalari da var elbette, 3 milyon sehit verip Kuzey Irak'i alalim diyenler mesela..



16 Kasım 2009 Pazartesi

Lost- Yetimler Adasi...

Efendim, ben de bir lost severim.. 1.-2. sezonlari 3-4 hafta icinde (2007 yazi), 3. sezonu yaklasik 5 ayda (2008 yili) ve 4.-5. sezonlari asker donusu 2 haftada (2009 Ekim ortasi-2009 Ekim sonu) somurmus bir insan olarak benim de soyleyecek bir seylerim olmali dedim ve aklima sanirsam pek fazla insanin farketmedigi veyahut hic sallamadigi bir detay takildi;karakterlerimizin babalari..


Biraz dusunurseniz farkedeceksiniz ki bizim en buyugunden en kucugune butun karakterlerimiz babalari ile sorun yasamislardir.. Kisi kisi deginmek daha bir faydali olur diye dusunuyorum, buyrun assagiya...

Sayid Jarrah: Bol kivircik sacli, melul melul bakan ama fena cakan bu diplomali iskenceci abimizin babasini son sezonda gorduk.. Tikrit'te sicak mi sicak bir gunde babamiz bizim oglanin abisine bir tavugu bogazlama gorevini veriyordu.. Abimizi gelecekte goremiyoruz, ama cocuklugundaki davranisina bakilirsa Peta'ya uyedir diye dusunuyorum, zira tavuklara o aciyan ve sevgi dolu bakislari atandan baska bir sey beklenemez.. Ulan ben simdi napcam netcem diye dusunurken Sayid kardesimiz tavugu tuttugu gibi boynunu kiriverdi.. Babasi da bu davranisini memnuniyetle ovdu.. Sayid kardes, sozum sana... Bir, istemesende abini ezdin, birakamadin ki kendi napcaksa yapsin, kisiligini yaktin yiktin cocugun.. İki, babanin iltifati yuzunden afedersin dotun kalkti tavuk oldurur gibi insan oldurur hale geldin.. Fena kuskucusun, aklin da calisiyor kabul, ama bazen de asiri hiddetleniyorsun kardesim; delikanliligin kitabini yazmis adamsin ama bazen gereginden fazla ortami kasip kavuruyorsun be abi, gaz yapiyor vallahi.. Hee, bir de ne sanssiz bir abimizsin ki, sevdigin her hatun hakkin rahmetine kavusuyor, kah senin elinden kah baska yollardan.. Yeni sezonda olmeni hic istemem, zira son biraktigimizda karnindan kahpe bir kursun yarasi almis ve birakin beni, suracikta oleyim sevdiklerime kavusayim diyerek cebellesmektedir.. Cektir Sovyirdir hikaye, o dizinin tek babayigiti sensin, hem de o kisacik boyunla... helak olmaman dilegiyle, sevgiler ve saygilar...

30 Ekim 2009 Cuma

aslinda...





27 yasimi ortaladim.. 5 sene kadar once, 27'ime kadar yapacaklarimi yazdigim bir not gecti elime bugun.. 22'den bugune gecen yolculuguma isik hizinda bir bakis attim.. sonuc olarak oldugum yerden, bulundugum zamandan ve hayatimdan memnunum.. her sey daha iyi olabilirdi ya da bazi seyler veya da tam tersi.. belki aptalca gelecek ama, her seye karsi olan cocukca merakim ve umudum yani en degerli hazinelerim yerli yerinde duruyor.. bu hafta kendime bir mektup yazacagim, 5 sene sonrasina; 32 yasima.. bakalim 5 sene sonra o kagida bakinca neler hissedecegim.. 2004'te kagida neler mi yazdim, bosverin:-))

5 Ekim 2009 Pazartesi

hangi kafa!!




Bir yanda takimlarinin maglup olmasi sonucu gozu donmus kimi insanlarin "Rustu'yu bize verin", diyerek ortaligi inletmeleri-Rustu on kusur sene once yine birileri tarafindan aracinda tartaklanmisti, pardon daha dogrusu birileri tarafindan izin "verilmisti", aslinda bunun arastilmasi lazim kanimca, neden hep Rustu'yu istiyorlar efendilerinden bu capulcular"?!-, diger yanda son saray gormus sehzade Osman Ertugrul'un cenazesindeki insanlarin "cesitliligi" ve coklugu! -bonus soru olarak: ondan bir onceki sehzade Mehmed Orhan'in cenazesinde kac kisi vardi ve nereye defnedildi, hatirlayanimiz ya da bilenimiz var mi acaba-, bir diger yanda ise; "Milli Birligin Mimari" olarak partisinin kongresinde karsilanan bir basbakan -sahi su "demoktratik acilim" iyiden iyiye genisledi acildikca acildi, hepimizi kucaklayacak, herkesi birlestirecek sanirim, eee peki BOP ne alemde, bir de Medeniyetler İttifaki vardi, sanirim kafam karisti, bir degil iki degil uc degil, bizi teyet gecen ekonomik krizi de unutmadan ekleyelim eklemesine de ben bile ne dedigimi sasiriyorum, pes bu kadar basarili bir hukumet ve basbakan!!!-...


birbirimize tahamullumuzun artik sifira indigi, sayginin yaninda sevginin de bittigi bir topluma donusen bir ulkede yasiyoruz artik.. bana soracak olursaniz bir sekilde bizi bunlarla oyaliyorlar, hatta dupeduz kandiriyorlar; hava korkunc olaylara gebe, hazirlikli olmamiz gerekiyor!!!... acligin, fakirligin ve her seyden onemlisi kultursuzlugun prim yaptigi bu topraklarda yine de umudu kaybetmeden yasayabilmek dilegi ile..

7 Eylül 2009 Pazartesi

donus acilimi....




bugunlerde her yerde, her allahin gunu bir laf duyuyorum, herkes almis bir yerlerinden tutmus simdiden sakiz etmisler gidiyor; "acilim".. ben de kendi acilimimi yapiyorum efendim, "donus acilimi"... geliyorum, az kaldi.. son 10 gun.. olmezde o gunleri gorursek eger hemen ertesinde sevdiklerle gorusmek dilegi ile, en basta İstanbul'la tabi ki... sahi onun adina da bir "acilim" yaptilar yanlis okumadiysam!... acin efendim, elinizden geldigince acilalim, acilin, acilsinlar..

31 Temmuz 2009 Cuma

Ozlemek...


kederleniyorum.. ozluyorum fena halde.. her seyi.. ne bileyim soyle saatlerce bos bos oturmayi sokaklarda.. insanlari izlemeyi, dusunmeden kendimi, onlar ne dusunuyor diye merak ederek.. yuzlerini izleyerek ve onlar hakkinda kendimce hikayeler yaratarak.. elinde poset tasiyan omuzlari cokmus bir adam gorsem yine ornegin eyupun dik yokuslarinda, desem ki kesin bir aile babasidir.. gitsem eminonune, kiz arkadasimi beklesem kadikoy iskelesinin onunde.. gec kalsa saatlerce, vapurlar bir bir gelse ve gitse..inanin hic gocunmam.. vapurlar, martilar, deniz, insanlar.. seslerini duysam, adimlarini izlesem sessizce bir kosede.. kaygisiz, tasasiz olabilsem.. yetisme telasi olmadan.. inanin isyan etmeyecegim hic bir seye.. yanimdan gecerken bana carpan magandaya, sokaga copunu atan aptallara bile.. gulup gececegim.. soz veriyorum.. bir gelsem.. kendimce, koca bir gun belki.. belki yanimda sevgilim ve dostlarimla.. ama kesinlikle alabildigine mutlu.. demek istedigim az kaldi.. sese, gurultuye, trafige.. ama ozluyor insan.. anlayin iste, her seyi ozluyor.. kederleniyor dusundukce, hatirladikca ve gordukce sagda solda.. az kaldi kalmasina, ama gecip giden gunler ne katti bana, bilmiyorum.. gelince anlayacak gibiyim, cunku burada ne olursa olsun mekanik isleyis var..


cok ozledim.. istanbulu.. bogazi.. vapurlari.. martilari.. sevgilimi.. arkadaslarimi.. soyle icten yureklice dost yuzlerle saatlerce muhabbet etmeyi.. zamani unutmayi.. gecmisi ve gelecegi dusunmeden ani yasamayi..




16 Mart 2009 Pazartesi

bahar..

bahar gelemedi hala.. cemreler topraga dustu mu dusmedi mi hic haberim yok.. bahar gelse de delirsem, cildirsam; oturdugum yerde hop hop hoplasam zip zip ziplasam diyorum icimden.. cunku ben ilkbaharlarda yerimde duramiyorum.. sanki gizli bir guc bedenimde koordinatlarini bilmedigim bir tusuma basiyor ve ben ben olmaktan cikiyorum, kendimden geciyorum.. o tusun yerini henuz bulamadim ne yazik ki, arada sirada dertlendigimde bir bulsam da bassam suna dedigim cok olmustur..

bu bahari askerde yasayacagim.. ben uzaklardayken bir seylerin degismesini istiyorum.. ne bileyim, mesela belediyenin akbil yerine cikaracagi kartlari gormek istemiyorum.. aslinda, aralik ayinda askere gitmek icin bu sehri terkedenler daha sansli... geldiklerinde metrobusun Kadikoy'e kadar uzanisina sahitlik ettiklerinde onlarin tepkisi bize siradan gelecek ya da ne bileyim onlar geldiginde İstanbul'un belediye baskani belki de degismis olacak, sonra akbil yerine gecen kartlar muhakkak devrede olacak..

kissadan hisse, ben geri dondugumde evimi, yani İstanbul'u biraz daha farkli gormek, heyecanlanmak, gozlemlerime sasirmak istiyorum... zaten baharda gidiyorum, askerde tel kadayif kivamina gelecegim icin hoplayip ziplayamayacagim; bir de ustune bir degil, butun yaz gecelerimi kislada gecirecegim ve bunun bir ruyaya benzemeyecegi konusunda cok saglam kaynaklardan edindigim bilgilerde mevcut.. yasayip gorecegiz.. her zaman oldugu gibi buyuk duslerim var..

5 Mart 2009 Perşembe

yola bir dusuldu mu omur boyunca gidilir*



Yola yalniz cikmaya alistim iyiden iyiye.. korumasiz ve yansiz gezmek gercek ozgurlugu de beraberinde getiriyor.. eger ciktiginiz yolculuklarda konfor da olmasin kalirim bir pansiyonda; yururum olumune dagda, bayirda, cayirda diyorsaniz bence sanslisiniz.. bazilarina cefa gibi gelecek bu dusunce aslinda -bana sorarsaniz tabi ki- insanin nefes aldiginin farkina varmasini sagliyor..

Giderken yaninizda dertlerinizi sorunlarinizi goturmemeye calismali, onlarla yola cikarsaniz; daha dogrusu yola onlardan kurtulmak icin ciktiginizi dusunuyorsaniz, bence tekrar dusunun.. siz sadece o sorunlari biraz oteleyecek, biraz orasini burasini cekistireceksiniz.. yolculuklarda onemli olan yeni denilen kavramin icini doldurabilmektir.. zaten sirasi gelince o sorunlarla yuzlesilir kendimizi kasmaya hic gerek yok..

Onumuzdeki ay yeni bir yolculuga cikacagim.. hayatin bir donemecini daha gecmek icin, bu yolculukta onlarca kader arkadasi ile beraber olacagim.. sonrasinda yine kendi yolcuklarima cikacagim zihnim ve ayaklarim beni tasidigi surece...

*Attila İlhan'in Sahane Serseri siirinden...

25 Şubat 2009 Çarşamba

Button...gencligine dogru yaslanan adamin hikayesi




Benjamin; evin en kucugu, simartilmis cocuk anlamlarina geliyor dilimizde.. Sinemada izledigimiz Benjamin'in ise bu tanimlara uyan bir yani yok..

Benjamin Button hakkinda filmi hemen izledikten sonra sicagi sicagina yazmak istemedim.. Uzun uzadiya da konusmayacagim.. Beyaz perdeden geriye kalana donup baktigimda Benjamin'in kendi imkansizligina karsi koyusuna ve her dususunde tekrar nasil ayaga kalkabildigine hayran oldugumu goruyorum.. Evet biliyorum kurgu, evet belki fantastik bir oyku; ama bu gercekten uzun metrajli bu David Fincher filmi bana yine gerekli olani verdi; umudu..

Attila İlhan'in Neydi O Bir Zamanlar siirindeki dizeler araliklarla aklima gelirdi; megersem zihin havuzumda yuzusunu bu filme dogru yapiyormus: "sanki gencligime dogru yaslaniyordum"... ve yine onunla bitirelim, buradan filmi izleyip Benjamin'e ve onun gercekligine benim gibi inananlara: "hayat zamanda iz birakmaz bir bosluga dusersin bir bosluktan, birikip yeniden sicramak icin"..

9 Şubat 2009 Pazartesi

karmakarisik...


Bazen, sadece denizin degil topragin da calkantisini goruyor insan.. Otururken, yururken, konusurken dalgalaniyor.. Dalgalar buyudukce buyuyor.. Uykularini bile esir alliyor dalgalar..
Bir yandan da huzur var.. Dort bir yanimizi saran, her seyi tum acikligi ile anlamamizi saglayan, seffaflastiran, billurlastiran.. Butun duslere inanma mucizesini asilayan..
Genelde gunler benim icin hem calkanti hem de huzurla dolu; karmakarisik yani.. Bugunlerde dozaji biraz yuksek, ama ince bir ayar cekecegim, telasa mahal yok...

1 Şubat 2009 Pazar

Blog...



Blogger sayfasini actigimda oncelikle izledigim bloglara bakiyorum, herhangi bir gelisme var mi diye.. İzledigim blog sayisi 3.. Sadece 3 arkadasim var, blog sahibi oldugunu bildigim.. Belki digerlerinin de vardir.. Arkadaslarimin her yazisinda yeni bir sey ogreniyorum, bazen onlar hakkinda bazen de hayat adina.. Benim hakkimda ogrenilecek en onemli sey ise, genellikle saskin saskin gezdigim gercegidir sanirim..

Bugun farkli bir sey yaptim, benden sonraki bloglari gormek icin ilerledim:-)).. Farkli dillerden, farkli kulturlerden onlarca blog sayfasini gordum.. Yuzlerce yazi, onlarca fotograf.. İnsan sasiriyor baktikca, bu kucucuk gezegende milyonlar degil, milyarlarca insan oldugunu hatirliyorum bu tur olaylarda.. Bu kucuk makinelerde dunyanin farkli noktalarindan insanlarin dusuncelerini paylastigi bir internet sayfasindayim su anda.. Gorunen o ki ben de onlardan biriyim.. Yani dertlerimi, sevinclerimi vs. "digerleri" ile paylasmak istiyorum.. Evet, paylasima ve kaynasima devam edelim; ama arada bir de yuzyuze goruselim...

29 Ocak 2009 Perşembe

Lucid Dream..




Ben biktim bilincli ruya gormekten.. Buna lucid dream diyorlar.. Ruyada oldugunun farkina varmak ve ruyani yonlendirebilmek.. Ustune bir cok film cekilmis bir konu.. Total Recall, Vanilla Sky, Donnie Darko ilk anda aklima gelenler..


Gordugum ruyalarin sayisini bilemiyorum, ama ruya gormek cogu zaman benim icin rahatlatici olmustur.. Hatta bazi zamanlarda ruyalar gercek dunya dedigimiz yerden daha cekici geldigi icin 17-18 saat uyudugum gunleri de bilirim.. Poe'nun bir hikayesindeydi sanirim, karakter ruya diyarina gitmeye karar veriyordu, bu o kadar tehlikeli bir denemeydi ki onu kimsenin rahatsiz etmemesi gerekiyordu, sonunda ne oldugunu hatirlayamiyorum, belki hala dusuk olan b12 vitaminim yuzunden belki de artik beynimdeki uzayin boslugunda yerini almasi gerektigi icin..


Bilincli ruyalar, sizler de yapabiliyor musunuz bilmiyorum, kendi ruyanizin tanrisi oluyorsunuz.. Etinizle, kemiginizle varoldugunuz dunyada asla yapamayacaginiz seyleri ruyalarinizda gerceklestirebiliyorsunuz.. Bunun zevkini cikardigim cok olmustur, ama uyandigimda bu yuzden yorgun hissettigim zamanlar da hic az degildir..


Bugunlerde ise bilincli ruyalarim yine elimden kayiyor.. Onlara soz geciremiyorum, kendi cennet bahcemi cehenneme ceviriyorum.. Sanirim sıkıntılı oldugumda ruyalarima yansiyor en cok bu durum.. En buyuk yansimalarim ruyalarimda olusuyor.. Bu sefer de uyumak istemiyorum, uyuyamadigimda her turlu hastaliga yakinlasiyorum bunyem zayifladigi icin..


Ne yapmam gerekiyor, ruya gormeyi kesmenin bir yolu var mi acaba, bunu bilen varsa bana soylesin lutfen.. Ruyalarin yerine kendi hayatina mudahele etsen daha iyi olmaz mi kardesim dediginizi duyuyorum.. Sanirim yapmam gereken bu, yine bir seyleri cekip cevirmem gerekiyor ic huzurum icin.. Sonrasinda yeniden duslerimin efendisi olabilirim...

25 Ocak 2009 Pazar

riders on the storm...


















"Girl ya gotta love your man

Girl ya gotta love your man

Take him by the hand

Make him understand

The world on you depends

Our life will never end

Gotta love your man, yeah"...


Bu sabah Aksakal hazretleri tarafından uyandırıldığımda Osmanlıca sınavına geç kalmak üzere olduğumu farkettim.. Işık hızı ile evden çıktım, tıpkı lise yıllarımdaki gibi.. Lisedeyken, 15 dakika hazır olurdum sabahın altısında okula gitmek üzere evden çıkmak için.. Şimdi yine altıda kalkıyorum ama 7'den önce evden çıkamıyorum.. Yorgunluk, bitkinlik, isteksizlik had safhaya çıkıyor kimi zaman.. On sene öncesinden özlediğim en önemli özelliklerimden birisi de bu sanırım.. O zamanlar her şey daha kolaydı, daha zevk vericiydi; daha merak uyandırıcıydı.. Yine de yaşıtlarıma göre hayata karşı heyecanımın çok yüksek seviyelerde olduğunu görmek beni bir nebze olsun rahatlatıyor..


Neyse, ben ne diyecektim; yine nerelere gidiyorum:-)).. Evet, bugun sınava geç kalacaktım oyalansaydım.. Direkt televizyonu açtım, Trt'nin text sayfasından hava durumuna baktım.. En doğru hava durumu onlarda çünkü.. Onun dışında herkes gibi onlar da bir taraf tutuyor.. Taraf tutmak elbette kötü değildir, ama bizde tuttuğun tarafın gelişimiyle ilgilenmekten ziyade karşı tarafı mahvetmek esas olduğundan sonuçta elimizde kalan hep bir boşluk oluyor, o boşluğa da kısaca kaos diyoruz.. Sürekli didiştiğimiz için hiç bir işin ucundan tutamıyoruz, tutamadığımız için de başlangıcı veremiyoruz, veremediğimiz için de bir karmaşa oluyor vs. vs.. yani kıssadan hisse; kaos kaos kaos:-))...


Ne diyorduk, tamam hava sıcaklığı 16 derece yazıyordu.. Dışarıya baktim, yağmur var, hasta olmama rağmen kısa kollu giydim, üstüme de montumu çektikten sonra yola koyuldum.. Bu havalarda her zaman dinlenmesi gereken şarkılar var.. Aslına bakarsanız içinde yağmur geçen şarkılardan bir film yapmak istiyorum ben.. Yapılmış mıdır, sizler düşünmüş olabilir misiniz hiç bilmiyorum; ama var aklımda böyle bir proje.. emin olun, yapacağım:-))..


Otobüs geç geldi, cebimde para da olmadığı için minibüse de binemedim -ki minibüslerden nefret ediyorum-.. Benim kazulet mp3'ü açtım, kulaklıkları taktım ve müzik başladı.. Yağmuru anlatan bir şeyler dinlemeliydim ve Riders on the Storm geliverdi aklıma her zamanki gibi.. The Doors'un belki de en iyi parçası.. Tamam basit müzik yapıyorlar, tamam melodileri çok kolay ama seviyorum ben anasını satayım.. Çok seviyorum hem de.. 19 yaşımdan beri fena halde hayatımda The Doors.. Bu gerçeği de hiç bir zaman silemem.. Jim'in sesi, Manzarek'in klavyesi, Densmore'un baterisi, Krieger'ın gitarı ile kendimden geçtiğim onlarca an vardır hayatımda.. Belki biraz dokunulmazlık veriyorum onlara, dogmatik yaklaşıyorum.. Bir şeye de böyle yaklaşmakta hakkım olduğunu düşünüyorum..



Şarkının sözlerinden bir bölümü yukarıda kullandım.. Bilmeyeniniz varsa şarkının tamamını istediğiniz anda size hemen ulaştırırım.. Dinleyenler arasında sevmeyene rastlamadım, olursa dişimi kırmayı taahhüt ediyorum.. Zaten bir dişim eksik, bir dişim daha eksilse çok bir şey kaybetmem sanırım:-))... Dinleyin ve bana hak verin...


Çok dağıldık yine, kabul ediyorum.. Zaman geçsin toparlarim, söyleyecek çok fazla sözüm var ve yine uzun bir ara verdik.. Geri döndüm, gidene kadar arayı açmamaya niyetliyim.. Tekrar görüşene kadar şimdiden merhaba...