25 Ocak 2009 Pazar

riders on the storm...


















"Girl ya gotta love your man

Girl ya gotta love your man

Take him by the hand

Make him understand

The world on you depends

Our life will never end

Gotta love your man, yeah"...


Bu sabah Aksakal hazretleri tarafından uyandırıldığımda Osmanlıca sınavına geç kalmak üzere olduğumu farkettim.. Işık hızı ile evden çıktım, tıpkı lise yıllarımdaki gibi.. Lisedeyken, 15 dakika hazır olurdum sabahın altısında okula gitmek üzere evden çıkmak için.. Şimdi yine altıda kalkıyorum ama 7'den önce evden çıkamıyorum.. Yorgunluk, bitkinlik, isteksizlik had safhaya çıkıyor kimi zaman.. On sene öncesinden özlediğim en önemli özelliklerimden birisi de bu sanırım.. O zamanlar her şey daha kolaydı, daha zevk vericiydi; daha merak uyandırıcıydı.. Yine de yaşıtlarıma göre hayata karşı heyecanımın çok yüksek seviyelerde olduğunu görmek beni bir nebze olsun rahatlatıyor..


Neyse, ben ne diyecektim; yine nerelere gidiyorum:-)).. Evet, bugun sınava geç kalacaktım oyalansaydım.. Direkt televizyonu açtım, Trt'nin text sayfasından hava durumuna baktım.. En doğru hava durumu onlarda çünkü.. Onun dışında herkes gibi onlar da bir taraf tutuyor.. Taraf tutmak elbette kötü değildir, ama bizde tuttuğun tarafın gelişimiyle ilgilenmekten ziyade karşı tarafı mahvetmek esas olduğundan sonuçta elimizde kalan hep bir boşluk oluyor, o boşluğa da kısaca kaos diyoruz.. Sürekli didiştiğimiz için hiç bir işin ucundan tutamıyoruz, tutamadığımız için de başlangıcı veremiyoruz, veremediğimiz için de bir karmaşa oluyor vs. vs.. yani kıssadan hisse; kaos kaos kaos:-))...


Ne diyorduk, tamam hava sıcaklığı 16 derece yazıyordu.. Dışarıya baktim, yağmur var, hasta olmama rağmen kısa kollu giydim, üstüme de montumu çektikten sonra yola koyuldum.. Bu havalarda her zaman dinlenmesi gereken şarkılar var.. Aslına bakarsanız içinde yağmur geçen şarkılardan bir film yapmak istiyorum ben.. Yapılmış mıdır, sizler düşünmüş olabilir misiniz hiç bilmiyorum; ama var aklımda böyle bir proje.. emin olun, yapacağım:-))..


Otobüs geç geldi, cebimde para da olmadığı için minibüse de binemedim -ki minibüslerden nefret ediyorum-.. Benim kazulet mp3'ü açtım, kulaklıkları taktım ve müzik başladı.. Yağmuru anlatan bir şeyler dinlemeliydim ve Riders on the Storm geliverdi aklıma her zamanki gibi.. The Doors'un belki de en iyi parçası.. Tamam basit müzik yapıyorlar, tamam melodileri çok kolay ama seviyorum ben anasını satayım.. Çok seviyorum hem de.. 19 yaşımdan beri fena halde hayatımda The Doors.. Bu gerçeği de hiç bir zaman silemem.. Jim'in sesi, Manzarek'in klavyesi, Densmore'un baterisi, Krieger'ın gitarı ile kendimden geçtiğim onlarca an vardır hayatımda.. Belki biraz dokunulmazlık veriyorum onlara, dogmatik yaklaşıyorum.. Bir şeye de böyle yaklaşmakta hakkım olduğunu düşünüyorum..



Şarkının sözlerinden bir bölümü yukarıda kullandım.. Bilmeyeniniz varsa şarkının tamamını istediğiniz anda size hemen ulaştırırım.. Dinleyenler arasında sevmeyene rastlamadım, olursa dişimi kırmayı taahhüt ediyorum.. Zaten bir dişim eksik, bir dişim daha eksilse çok bir şey kaybetmem sanırım:-))... Dinleyin ve bana hak verin...


Çok dağıldık yine, kabul ediyorum.. Zaman geçsin toparlarim, söyleyecek çok fazla sözüm var ve yine uzun bir ara verdik.. Geri döndüm, gidene kadar arayı açmamaya niyetliyim.. Tekrar görüşene kadar şimdiden merhaba...

Hiç yorum yok: