26 Aralık 2010 Pazar

Günlerin getirdiği (2)...

* Aksakal tarafından eğlenceli olmamakla itham edildim demek isterdim, ama düşününce haklı olduğuna karar verdim.. Dark side'a filan geçtiğim yok, velakin uzun süredir hastayım.. İlaç milaç kullandığım da yok.. En büyük keyifsizlik oradan geliyor son günlerde.. Buna bir çare bulmak gerekiyor..

* Çarşamba günü Hande'yi gördüm otobüste tesadüf eseri.. O inerken ben de peşinden indim.. Bana küsmüş, öyle dedi; nedenini merak bile etmedim.. Akşama kadar aklıma bile gelmedi.. Tuhaf.. Ben böyle değildim, hemen üstüne düşerdim, neden derdim, niçin derdim; sorardım, düzeltmeye çalışırdım.. Umursamadığım şeyin ne olduğunu bilmiyorum.. Genelgeçer bir duygu durumunda  diye mi düşünüyorum, yoksa karşı tarafa karşı kişisel bir hissizlik mi var benim tarafımdan!!.. Şu an üstüne düşünmeye başlamak istemiyorum, vazgeçiyorum.. Sonucun rahatsız edici olmasından korktuğum için, nokta...

* Harici diskim bugün filmle doldu, her gün bir tanesini izlesem yıl biter.. İyi de, ben eskisi gibi sevmiyorum film izlemeyi.. Dizilerle dolduruyorum 6. sanat sevgimi.. Sinemaya da gittiğim yok.. Kurban bayramında kuzenlere misafirliğin bir parçası olarak Türk işi bir komedi izlemeye gitmiştim -vay arkadaş-, onu da sinemadan sayacak halim olmadığına göre, bir kaç yüzyıl geçmiş olmalı sinema salonunda keyifle "tek" olmanın keyfini yaşayalı.. Aciliyeti yok, listeye ekleriz..

* Perşembe radyasyonlandım, sintigrafi çekildi böbreğimden.. Çekimden çıktığımda nükleer tıp bölümündeki hemşireler benden vebalıymışım gibi kaçıştılar.. Bana daha çok aslan gördüğünde kaçışan zebraları hatırlattılar.. Beyaz önlüğün bu algıya yol açmış olması kuvvetle muhtemel..

* Facebook cenderesinden kurtulalı neredeyse 3 ay oldu.. Arada bir geri dönüp bazı insanların maillerini almam gerekiyor, o kısa anlarda bile kasılıyorum, geriliyorum.. Hesabımı dondurmak istediğimde muhakkak sebep belirtmem gerekiyor.. Orada açıklama yazabileceğin bölüme gelecek sefere, edepsiz şeyler yazmayı düşünüyorum; yaparsam hiç bir şekilde geri dönmeme izin vermeyeceklerinden ümitliyim.. Size orada başarılar diliyorum..

* The Doors'un Touch Me diye bir şarkısı var.. isterseniz buradan izleyebilirsiniz.. Bu kayıtta değil, ama bir başka kayıtta, nakaratı son kez söylediği bölümde o kadar güzel "fall from the sky for you and i" diyor ki; bu sebepten şarkıyı manyak gibi dinledim hafta boyunca.. In the mouth of madness..

* Bu Fatmagül olayı o kadar çok uzadı ki.. Sonunda üzerine espri yapan birisine tekme tokat girişeceğim.. Yeter artık, tecavüzle ilgili bu derece espri üretecek dimağların beyinlerini kaldırıma dökmek istiyorum; sıktınız, hem de fena halde..

* Yumurtaydı, ileri demokrasiydi, wikileakstı derken günler bir bir geçiyor.. Özellikle dikkatimi çeken Güneydoğu'da yapılmak istenilen özerk bölge girişimi.. Demokrasi, insan hakları diye bağıran bir partinin öncelikle Türk'üm diyen TC vatandaşlarını ikna etmesi gerekiyor, bunu becermeleri için önlerinde çok uzun bir yol olduğunun farkında oldukları için kısa yoldan istediklerini yapabileceklerini düşünüyor olmalılar.. Bunun da bir faşistçe eylem olduğunun farkında olmalarını beklemek benim safdilliğim olarak kalacak sanırım.. Sana uygulandığını düşündüğün haksızlıklara karşılık olarak senin siyasi tepkin buysa, kusura bakma arkadaş; bu da siyasi terördür.. Merak edenler terörün tanımına bir baksınlar.. Bunları söylerken de kimseyi savunduğum düşünülmesin, hepimiz aynı cenderenin içindeyiz.. İleri demokrasi bizi en güzelinden seviyor zaten..

* Hidayet Orlando'ya döndü.. İyi de yapmış, bu gece maçını izledim ve oyunun kaderini değiştiren bir Türkoğlu ile karşılaştım.. 1.5 senedir gördüğümüz yerlerde sürünen performanslarından sonra gerektiği gibi oynatıldığında ne derece etkili olduğuna tekrar şahit olduk.. Her maç bunu gerçekleştiremeyecektir, 2 sene önceki verimliliğine de çıkamayabilir; yine de hakettiği saygıyı tekrar kazanacağına inanıyorum.. Onu Orlando forması altında izlemek keyif verici..

* Dün okuldan arkadaşlarla Galata Köprüsü altında bir yemek yedik, sonrasında Taksim'e çıktık bir kaç tanesiyle beraber.. Mihmandarları ben oldum.. Önce Kiki'ye girdik, boştu; geri çıktık.. Hadi başka yere gidelim dediler, tabi ki arkamdan homurtular başladı, neyse ki Araf doluydu ve hoşlarına gitti.. Saatlerce dans ettiler, ben de inanılmaz bir yeteneksizlik olduğu için her zamanki gibi oturduğum yerden arada bir sallandım sadece.. Gecenin sonunu Gemi'de getirdik.. Eve girdiğimde saat 05:30'du.. Gece gezmelerinden bu kadar geç geldiğim pek görülmemiştir.. Demek ki benim de pek ilgimi çekmiyor olsa da kalabalıklar içinde kaybolmam gerekiyormuş.. Bu sayede gereksiz apoletlerinden sıyrılıyor insan.. Gözümün önünde dans ederek, içerek vs. kendinden geçen insanlara her zamanki gibi kafamdan karakterler ve isimler verdim, kafalarının üstüne konuşma baloncukları kondurdum; sonunda hepsi yalnızdı, tıpkı benim gibi.. Bugün hepsini unuttum, onlarsa beni zaten hiç farketmemişlerdi.. Cadde üzerinde salınan vücutlarımız birbirimizin yolunu kesiyor, omuzlar birbirine vuruyor, sesler birbirine karışıyor ve kokular burnumun direğini kırıyordu.. Vücutlar bu kadar birbiriyle temas halindeyken ruhlarımız kaçacak delik arıyordu.. Çünkü yüz kişiden doksanı mutlaka şu kelimelerle başlayan ve devamını getirdikleri bir cümle kurdular " amma da kalabalık...".

* Hastalık yüzünden sabah kalktığımda ve akşam 9'dan sonra -neden 7 değilde 9 merak ediyorum- sesimin kısılmasından nefret ediyorum.. Öksürük nöbetleri, burnumun akması, boğazımın gıdıklanması gibi diğer etkiler de cabası.. Bu halimi gören bir arkadaşım bana şöyle dedi: "modun düşmüş".. Tekrar söylemesini istedim, çünkü yeni bir deyim öğrenmiş oldum.. Bundan sonra bol bol söylerim, umarım birisine yanlışlıkla donun düşmüş demem, modun düşmüş demek isterken; karıştırmaya müsait gibi, en azından benim için...

* Serdar Ortaç ve Pascal Nouma'nın Turkcell reklamını gördüm, arka fonda Karabiberim çalacak diye bayağı bir tırstım açıkçası.. Üstüne bir de Karabiberim şarkısının klibi aklıma geldi, Ortaç'ın Nouma'nın göbeğinden zeytin yediğini filan hayal ettim; günüm bitti, nasıl desem; donum, pardon modum düştü cidden..

* Cep telefonu hattı satmak için her köşe başını tutan arkadaşlara bir çift lafım var.. Elbette satın ve elbette para kazanın; amme hizmeti yapmıyorsunuz sonuç olarak.. Ama özellikle Avea hattı satmaya çalışan sayın muhteremler, işportacı gibisiniz, bazen sağıma soluma bakıyorum ve zabıta geliyor diye bağırmak istiyorum sizlere, merak ediyorum çil yavrusu gibi dağılacak mısınız dağılmayacak mısınız diye.. Bir gün yapacağım, tası tarağı toplayıp işgal ettiğiniz vatan toprağını terk edecek misiniz gözlemleyeceğim.. Biriniz daha yolumu keserse, dava açmayı düşünüyorum artık; üstüne bir de insanın koluna girenleriniz, omuzundan çekiştirenleriniz de oluyor, gözlemliyorum.. Bana yapmadınız, yapmazsınız umarım..

* Bir de şöyle bir şey var, az önce gördüm.. "paleveri bırak, bırak, bırak, bırak.. bip, bip, bip...".. Milletvekilleri Türk aile yapısının kutsallığını anlatan nakaratlarına gönül rahatlığı ile devam edibilirler.. bence çoğunun evet ya da hayır demek için ellerini kaldırmaktan fazla bir fonksiyonu yok.. Böyle de devam edebilirler, alıştık ne de olsa.. Yalnız, yakini milletvekili olan birileri varsa, şu videoyu kendilerine izletsinler.. Bu ve benzeri onlarca programdan tonlarca benzeri görüntü çıkıyor.. Buyrun size halis muhlis bir Türk ailesi profili..

* Bütün tekil ve çoğul şahısların durumu şu aslında: "odi et amo".. Catullus sağolsun, sevgi ve nefretin içiçe geçen duygular olduğunu bize 2 cümleyle özetlediği için.. Hepinizi seviyorum ve hepinizden nefret ediyorum.. Son nefese kadar bu böyle olacak sanırım, ondan sonra ne sevgi ne nefret ne de işlenecek bir günah kalacak..


Günlerin getirdiği serisini çoğaltmayı düşünüyorum, kısa kısa notlar alarak bu ağacı çiçeklendireceğim.. Yine yaydığım yerden, öksürükler eşliğinde geceyi bitiriyorum.. Şişeyi sallıyorum da, içinde bir şey kalmamış, saat 04:52 itibari ile.. İstikamet rüyalar, marş marş...

5 Aralık 2010 Pazar

Umuda ve insanlara dair..



Dün izledim de Beyoğlu'nda insanları.. Haftada bir et girerdi evlere eskiden, şimdi o da giremiyor.. Ceplerde para olmuyor zaten eti alıp dişleyebilecek.. Üstüne bir de kendi kendine yeten ülkemizin artık hiç bir haltta kendine yetemediğinin bir başka örneğini daha gördük son bayramda.. Ovalarda, dağlarda otlatacak hayvanımız yok, olanlar da az mı az; yurtdışından geliyor hayvanlar birer birer ithal.. Onun da kavgası çok, gelsin gelmesin diye..

Beyoğlu'nda insanları izledim de dün.. Aklıma düştü, sağımdan solumdan geçen insanların bir çoğu Kpss sınavına girmişti muhakkak, 18'in üstünde olanlar ise mutlaka girmişlerdi en az bir kez Öss'ye.. İkisinin de lanet eden, içine tüküreyim diyenleri çoktu eminim.. İnsanların umutlarını gölgeleyen, simsiyah bir kalpsiz haline getiren "sen" sorumlusun bundan.. Esirliğimiz olmuş kutucukları doldurmak, gözlerindeki hareleri kaybeden onca arkadaşım var ki.. Umudu kesmektir aslında boşlukları karalamak.. Neredeyse anadan üryan sokacaklar bizleri sınavlarına; biz dünyaya öyle gelir ve öyle gideriz; güneş yine doğar, gece yine olur, biz olsakta olmasakta.. Ama toprağı ve suyu mahvetmek için kutucukları işaretletirler bize.. Araba almamız için.. Arabamızla havayı kirletmemiz, insanları ezmemiz, kornalara basıp kulakları sağır etmemiz için.. Ev almamız için, karşı kapı komşumuzu tanımayacağımız bilmem kaç katlı sitelerinde güvenle yaşamamız, üşümemiz için geberir doğa, iki kuruş için canından olur ameleler.. Biz ne o ameleyi tanırız ne de karşı komşumuzu.. Umut insandadır.. Uyanırız yalnızlıkla ve ararız şurada burada içimizdeki boşluğu dolduracakları.. Ben düşünürüm, sen dans edersin; birisi katil olur 18'ine girmeden..

İnsanları izledim de dün Beyoğlu'nda.. Çıldırasıya merak ettim, sevgilisinin boynuna sarılıp ulu orta öpüşen kadının hislerini.. Onun kaygısızlığını taşımak isterdim, ama etraftaki aç gözleri göremiyordu; çünkü kapalıydı göz kapakları öperken boynuna sarıldığı erkeği.. İnsan ruhu bilmem kaç gram diyorlar, ama insan bedeni öyle mi; kilolarca et, kemik; bir dizi organ ve kan.. İşte o etraftaki, senin etini dişlemek isteyen gözleri faltaşı gibi açıklar, o aç etlerini seninle doyurmak istiyorlardı.. Ve ne tuhaf, bazen bu da oluyor; hem de hiç ummadığın şekilde insanlar bununla dalga geçebiliyor ya da seni ayıplıyabiliyorlar ve hak görüyorlar sevgilini arzuyla öpebildiğin ve yahut hiç sevgilin olmasa da, bir başka elin sıcaklığını bile bilmesen de; kadın olduğun için. Bunun böyle olduğunu düşünen ve bunu sana hak gören puştlarla dolu etrafımız.. Kime acıyacağımı şaşırıyorum, sana mı onlara mı; yoksa daha büyük olan dünyaya mı?.. Hani evrende bir kum tanesi kadar olan.. ve içimden geçiyor acaba doğru cevap hangisi diye; a), b), c), d), e)... İçlerini dolduramıyorum şıkların.. Perişan oluyorum..

Dün de Beyoğlu'nda insanları izledim.. O kadar çoklardı ki, o kadar çoktuk ki.. Bazı bazı omuzlarıma vurdular, pardon mardon demeden küfür eder gibi çekip gittiler.. Korkusuz olmakla, kaba olmanın arasındaki bir mısralık farkı kaçırdılar.. Güneş gitmeden de öyleydi, güneş battıktan sonra da öyle.. İnsanların omuzlarında kim bilir hangi sıkıntılar, hangi sıkıntılar.. Özgürlüklerini yalancı gülüşler ve içi boş dostluklarla dolduranlar.. Bir marşa tekinsiz adımlarıyla eşlik eder gibi salınıyordu insanlar.. Sanki saat durmuştu, zaman durmuştu; ama insanlar hareket halindeydiler.. Nereye gözümü çevirsem bir çift göz, çevirmesem bile binlerce çift göz.. Yorgun ve uykulu, neşeli ve gülen, şişmiş ve yaşlanmış.. Karanlığı da aydınlığı da farketmeyen hareket eden bedenler.. Çok yakışıklı ve çok güzeldiler.. Parası olmayanlar, parası olanlar; gözlerini başka gözlere düşürüyordu.. Herkes, herkes hakkında konuşuyordu, herkes kendisini övüyordu.. Bir şeyler üstüme kapanıyordu.. İçim hep umut diyordu, dudaklarıma bunu söyletmek için çırpınıyordu.. Umut insandadır.. En büyük yanlış bile bu kadar güzel gelemez bana.. Yanıldıkça utanıyorum, utandıkça utanasım geliyor.. Kocaman bir mengene sanki caddedeki insanların çoğunu içine almış sıktıkça sıkıyor.. Bedenler gidiyor, kalpler atıyor; ama birkaç gramlık ruhlar sıkıldıkça sıkılıyor, unufak oluyor.. Gözlerimi kapatasam geliyor, kapatamıyorum.. Öksürsem o anda, ya da ıslık çalsam insanlar beni görüp ayıplarlar mı diye düşünüyorum, donup kalıyorum..
 
Beyoğlu'nda dün de izledim insanları.. Yukarıda bulutlar muhakkak yağmur yüklüydü ve hava terletiyordu bizi.. Aralık ayının bilmem kaçında.. Pastırma yazı bir hayli sürdü bu sene, bu sene Beyoğlu'na daha az gittim ve sanki daha da doluydu cadde ve sokaklar.. Nereye kaçarsan kaç kurtuluşu yok.. Bir kız kahrediyordu önümde yürürken, bu dünyaya geç geldim diye.. Oysa ki geçmişte onun için hiç bir hazine yoktu.. Bunun imkansızlığını bilemeden kalabalığın içinde kayboldu, müziğin ve sesin içine doğru.. Rüya diyorum, bütün bu kahır ve çile rüya.. Umut sendedir ve senden doğacak olandadır.. Gökkuşağı da sensin, çamur da.. Yapraklar gibi hışırdar ruhun.. Aydınlık bir güne uyandıracak olan insanlığı, sensin; senin doğurganlığın.. Toprak gibi ağır, hava gibi ferah, denizdeki su gibi mavi ve yıldızlar gibi sonsuz.. Sen müziğin ve sesin içine doğru kaybolurken ben bunları düşünüyorum..

Dün Beyoğlu'nda izledim de insanları.. Rüyalarını merak ettim, umutlarını merak ettim.. Durup dururken bazılarına hikayeler yaftaladım.. Birisini pazartesi Afrika'ya gönderdim misal, bir diğeri Salı günü yalnızlığından kurtulup bir çift gözde kendini kaybedecek.. Bir başkasını akşam namazını kılmak üzere camiiye gitti, birisi bu hafta öksüz kalacak; diğeri devrimci gözlerindeki alevle polisle çatışacak Cuma günü Ankara'da.. Bol keseden dağıttım gün boyu hikayelerimi.. Kimisi hiç olmadığı kadar zengin oldu, kimisi fakir.. Zengin ettiğim de eminim ki bir kaç dakika sonra bundan rahatsız olacak, daha fazlası olamaz mıydı diye yakama yapışacak.. İnsan dediğin böyledir diyerek güleceğim.. İçimde bir şeyler bana seslenecek yine; insan umuttur diye.. Bir tek onu dinleyecek ve bir şarkı gibi usulca mırıldanacağım; dün, bugün ve yarın..

Not 1: Bu uzun yazıyı sonuna kadar okuyanlardan zamanlarını çaldığım için özürlerimi dilerim.. Daha da uzun yazma arzusu içimdeydi diyerek onları işkenceden kurtarıyorum:-))..

Not 2: Dünün güzel geçmesini sağlayan ve güzel sohbeti ile yüzümü güldüren İpek, var ol:-))..

Not 3: ve sevgilim, hoşgeldin yeniden; teşekkür ederim:-))..