5 Aralık 2010 Pazar

Umuda ve insanlara dair..



Dün izledim de Beyoğlu'nda insanları.. Haftada bir et girerdi evlere eskiden, şimdi o da giremiyor.. Ceplerde para olmuyor zaten eti alıp dişleyebilecek.. Üstüne bir de kendi kendine yeten ülkemizin artık hiç bir haltta kendine yetemediğinin bir başka örneğini daha gördük son bayramda.. Ovalarda, dağlarda otlatacak hayvanımız yok, olanlar da az mı az; yurtdışından geliyor hayvanlar birer birer ithal.. Onun da kavgası çok, gelsin gelmesin diye..

Beyoğlu'nda insanları izledim de dün.. Aklıma düştü, sağımdan solumdan geçen insanların bir çoğu Kpss sınavına girmişti muhakkak, 18'in üstünde olanlar ise mutlaka girmişlerdi en az bir kez Öss'ye.. İkisinin de lanet eden, içine tüküreyim diyenleri çoktu eminim.. İnsanların umutlarını gölgeleyen, simsiyah bir kalpsiz haline getiren "sen" sorumlusun bundan.. Esirliğimiz olmuş kutucukları doldurmak, gözlerindeki hareleri kaybeden onca arkadaşım var ki.. Umudu kesmektir aslında boşlukları karalamak.. Neredeyse anadan üryan sokacaklar bizleri sınavlarına; biz dünyaya öyle gelir ve öyle gideriz; güneş yine doğar, gece yine olur, biz olsakta olmasakta.. Ama toprağı ve suyu mahvetmek için kutucukları işaretletirler bize.. Araba almamız için.. Arabamızla havayı kirletmemiz, insanları ezmemiz, kornalara basıp kulakları sağır etmemiz için.. Ev almamız için, karşı kapı komşumuzu tanımayacağımız bilmem kaç katlı sitelerinde güvenle yaşamamız, üşümemiz için geberir doğa, iki kuruş için canından olur ameleler.. Biz ne o ameleyi tanırız ne de karşı komşumuzu.. Umut insandadır.. Uyanırız yalnızlıkla ve ararız şurada burada içimizdeki boşluğu dolduracakları.. Ben düşünürüm, sen dans edersin; birisi katil olur 18'ine girmeden..

İnsanları izledim de dün Beyoğlu'nda.. Çıldırasıya merak ettim, sevgilisinin boynuna sarılıp ulu orta öpüşen kadının hislerini.. Onun kaygısızlığını taşımak isterdim, ama etraftaki aç gözleri göremiyordu; çünkü kapalıydı göz kapakları öperken boynuna sarıldığı erkeği.. İnsan ruhu bilmem kaç gram diyorlar, ama insan bedeni öyle mi; kilolarca et, kemik; bir dizi organ ve kan.. İşte o etraftaki, senin etini dişlemek isteyen gözleri faltaşı gibi açıklar, o aç etlerini seninle doyurmak istiyorlardı.. Ve ne tuhaf, bazen bu da oluyor; hem de hiç ummadığın şekilde insanlar bununla dalga geçebiliyor ya da seni ayıplıyabiliyorlar ve hak görüyorlar sevgilini arzuyla öpebildiğin ve yahut hiç sevgilin olmasa da, bir başka elin sıcaklığını bile bilmesen de; kadın olduğun için. Bunun böyle olduğunu düşünen ve bunu sana hak gören puştlarla dolu etrafımız.. Kime acıyacağımı şaşırıyorum, sana mı onlara mı; yoksa daha büyük olan dünyaya mı?.. Hani evrende bir kum tanesi kadar olan.. ve içimden geçiyor acaba doğru cevap hangisi diye; a), b), c), d), e)... İçlerini dolduramıyorum şıkların.. Perişan oluyorum..

Dün de Beyoğlu'nda insanları izledim.. O kadar çoklardı ki, o kadar çoktuk ki.. Bazı bazı omuzlarıma vurdular, pardon mardon demeden küfür eder gibi çekip gittiler.. Korkusuz olmakla, kaba olmanın arasındaki bir mısralık farkı kaçırdılar.. Güneş gitmeden de öyleydi, güneş battıktan sonra da öyle.. İnsanların omuzlarında kim bilir hangi sıkıntılar, hangi sıkıntılar.. Özgürlüklerini yalancı gülüşler ve içi boş dostluklarla dolduranlar.. Bir marşa tekinsiz adımlarıyla eşlik eder gibi salınıyordu insanlar.. Sanki saat durmuştu, zaman durmuştu; ama insanlar hareket halindeydiler.. Nereye gözümü çevirsem bir çift göz, çevirmesem bile binlerce çift göz.. Yorgun ve uykulu, neşeli ve gülen, şişmiş ve yaşlanmış.. Karanlığı da aydınlığı da farketmeyen hareket eden bedenler.. Çok yakışıklı ve çok güzeldiler.. Parası olmayanlar, parası olanlar; gözlerini başka gözlere düşürüyordu.. Herkes, herkes hakkında konuşuyordu, herkes kendisini övüyordu.. Bir şeyler üstüme kapanıyordu.. İçim hep umut diyordu, dudaklarıma bunu söyletmek için çırpınıyordu.. Umut insandadır.. En büyük yanlış bile bu kadar güzel gelemez bana.. Yanıldıkça utanıyorum, utandıkça utanasım geliyor.. Kocaman bir mengene sanki caddedeki insanların çoğunu içine almış sıktıkça sıkıyor.. Bedenler gidiyor, kalpler atıyor; ama birkaç gramlık ruhlar sıkıldıkça sıkılıyor, unufak oluyor.. Gözlerimi kapatasam geliyor, kapatamıyorum.. Öksürsem o anda, ya da ıslık çalsam insanlar beni görüp ayıplarlar mı diye düşünüyorum, donup kalıyorum..
 
Beyoğlu'nda dün de izledim insanları.. Yukarıda bulutlar muhakkak yağmur yüklüydü ve hava terletiyordu bizi.. Aralık ayının bilmem kaçında.. Pastırma yazı bir hayli sürdü bu sene, bu sene Beyoğlu'na daha az gittim ve sanki daha da doluydu cadde ve sokaklar.. Nereye kaçarsan kaç kurtuluşu yok.. Bir kız kahrediyordu önümde yürürken, bu dünyaya geç geldim diye.. Oysa ki geçmişte onun için hiç bir hazine yoktu.. Bunun imkansızlığını bilemeden kalabalığın içinde kayboldu, müziğin ve sesin içine doğru.. Rüya diyorum, bütün bu kahır ve çile rüya.. Umut sendedir ve senden doğacak olandadır.. Gökkuşağı da sensin, çamur da.. Yapraklar gibi hışırdar ruhun.. Aydınlık bir güne uyandıracak olan insanlığı, sensin; senin doğurganlığın.. Toprak gibi ağır, hava gibi ferah, denizdeki su gibi mavi ve yıldızlar gibi sonsuz.. Sen müziğin ve sesin içine doğru kaybolurken ben bunları düşünüyorum..

Dün Beyoğlu'nda izledim de insanları.. Rüyalarını merak ettim, umutlarını merak ettim.. Durup dururken bazılarına hikayeler yaftaladım.. Birisini pazartesi Afrika'ya gönderdim misal, bir diğeri Salı günü yalnızlığından kurtulup bir çift gözde kendini kaybedecek.. Bir başkasını akşam namazını kılmak üzere camiiye gitti, birisi bu hafta öksüz kalacak; diğeri devrimci gözlerindeki alevle polisle çatışacak Cuma günü Ankara'da.. Bol keseden dağıttım gün boyu hikayelerimi.. Kimisi hiç olmadığı kadar zengin oldu, kimisi fakir.. Zengin ettiğim de eminim ki bir kaç dakika sonra bundan rahatsız olacak, daha fazlası olamaz mıydı diye yakama yapışacak.. İnsan dediğin böyledir diyerek güleceğim.. İçimde bir şeyler bana seslenecek yine; insan umuttur diye.. Bir tek onu dinleyecek ve bir şarkı gibi usulca mırıldanacağım; dün, bugün ve yarın..

Not 1: Bu uzun yazıyı sonuna kadar okuyanlardan zamanlarını çaldığım için özürlerimi dilerim.. Daha da uzun yazma arzusu içimdeydi diyerek onları işkenceden kurtarıyorum:-))..

Not 2: Dünün güzel geçmesini sağlayan ve güzel sohbeti ile yüzümü güldüren İpek, var ol:-))..

Not 3: ve sevgilim, hoşgeldin yeniden; teşekkür ederim:-))..

6 yorum:

Sophie dedi ki...

selamlar piklop,

bunu daha önce paylaştım ama buraya eklemek geldi içimden,kabul edersen..

pandora'nın kutusu*

''bir deniz anasıdır umut
ta suların ortasında
açılır
kapanır
açılır
kapanır
kapanır
açılır''

*can yücel,sevgi duvarı(1973).

piklop dedi ki...

Merhabalar,

Teşekkür eder ve memnuniyetle kabul ederim elbette:-)).. Velakin beni kınamayacaksan şunu da söylemem gerekiyor, Can Yücel'i pek sevmem; neden niçin bilmiyorum, kanım pek uyuşmuyor bazı büyük şairlerimizle -diğer bir örnek Orhan Veli-...

Upuzun yazıyı okuyup pazar gününü kısalttığın ve yorum bıraktığın için de teşekkür ederim..

Saygılar..

Sophie dedi ki...

hmmm..o çok normal can yücel sevmeyebilirsin ama bunu herkese kabul ettirebilirim :p özakman'ı da sevmediğini bile bile ondan örnek vermiştim.

sürekli teşekkür ettiğin için yakında incelikten kırılabileceğimizi düşünmüyor değilim piklop. :)

yok günüm uzadı,kısalmadı hiç,güzeldi,çok özenlisin ve ben bu kadar özenli,düzenli yazarları görünce kendime 'kendine çeki güzen ver,yazdıkların hatadan geçilmiyor' diyorum.

ayrıca çok konuşurum.eline sağlık.
iyi geceler :)

piklop dedi ki...

merhaba,

sevmek/sevmemek hakkına itibar edilmiyor maalesef.. ben Özakman'a da, Yücel'e de saygı duyuyorum.. ama benim sevmeme hakkıma da saygı duyulmasını istiyorum her zaman (doğal olanı da bu).. Velakin insanlar böyle düşünmüyorlar, ayıplamalar ve ders vermeler başlıyor hemen.. O kişinin sözleri, fikirleri ya da yazdıkları hakkında tek bir kalem cümle söylemeden eleştiriyorlar seni..

Bu papağan gibi teşekkür etme olayı bu yaz başladı aslında.. Sağ böbreğimin idrar taşıyan kanalındaki daralma nedeniyle olduğum ilk ameliyattan çıkışta doktorlara, hemşirelere, hasta bakıcılara, anama, babama, arkadaşlarıma; yani gözüm kimi gördüyse ona sürekli ama sürekli teşekkür ettim.. Sonrasında bir hayli alay konusu da oldu tabi ki bu:-)).. Hala da devam ediyor işte:-)).. Şakası bir yana, teşekkür etmek ya da hatayı kabul edip özür dilemek... bunlardan kaçmam, kaçanı da anlamam..

Tekrar teşekkür etmiyorum -şimdilik:-))-, birilerine aklımdan taşanları aktarabilmek güzel bir duygu.. Yine de şunu söylemem gerekiyor, bu yazıyı da çalakalem yazdım, diğerleri gibi.. yazmak beni hem rahatlatıyor hem de rahatsız ediyor.. bunun üstüne de yazmam gerekiyor aslında:-))..

Beni boşverelim... Nesta'nın son yazısını okudun mu?.. O yazıdan hem yetenek hem de duyguların gerçekliği fışkırıyor..

Tekrar görüşene kadar, şimdiden merhaba:-))...

eser atalay(353R) dedi ki...

Beyoğlu benim için Mekke dir Ganj dır Batı Duvarı dır hatta uzak gezegenlerden birileri dünyamıza inerse kafamda ienecekleri yerdir hep yani yakışmaz Kayışdağı na veya Kızlıcahamama inmek onca yoldan sonra benim gözümde öyle bir mekandır biraz ütopik ve hayali herşeyin ilkini orada yaşadım nerdeyse her halini gördüm her sokağına işedim her mekanına sıçtım,karında düştüm yağmurunda ıslandım,güneşinde kavruldum,gündüz 2 dede ordaydım geceyarısı 3 dede akıllısını 1 saat dinlediysem delisini 2 saat dinlemişimdir oraya giden her otobüse binmişimdir birşekilde hayvanlarını bile tanırım kedilerini,kuşlarını hepsiyle anım var iyi kötü, belki senle piklop gittik 100 defa ne yüzü lan beyoğlu orası hani bir kelime söylerler sana sen aklına ilk geleni söylersin istanbul dendiğinde beyoğlu gelir aklıma aşk dediğinde beyoğlu hayat dediğinde, maç dediğinde beyoğlu ulan anılarımın yarısı orada diğer yarısıda beyoğluna giderken gelirken işde,beyoğlu na babamla çıkardım yaş 3 veya 5 en güzel elbiselirimizi giydirirlerdi hani derler ya gayrimüslüm vakti beyoğluna şöyle böyle çıkmazsın öyle paçoz diye dedelerizmiz ne dedesi ben hatırlarım o günleri be:=) beyoğlu elit yerdi elitten kastım öyle zengin cafcaflı değil sadece tam kelimenin anlamıyla seçkin yerdi bizim gibi fazla seçkin olmayanlar beyoğluna adam gibi giyinip gider di ki seçkinlerden farkımız belli olmasın ulen eyüpten taksime haftanın 5 günü saat başı otobüs vardı ondada ayda bir ayakta giderdin,hiç öyle kapılarda gittiğimi hatırlamam şimdi 5 dakka da bir geçiyor sardalya kutusu gibi ben beyoğlunu öyle severdim ki ilkokuldayken bursadan bir akraba gelmişti çocuğa beyoğlunu gezdireceğim diye gece uyumamıştım ulen ne hava atacam yarın görmemiş böyle yer garibim,atmıştımda hani benzemiyordu hiçbirimizin yaşadığı yere çünkü

ya uzattım lafı geleceğim nokta şu ben artık sevmiyorum beyoğlunu işde birisi kitap cd falan alacak zorla çıkıyorum istiklalde dolaşmam mesela artık hele haftasonları silah dayasan geçmem oradan, lisenin yanından kıvrılırım arka sokağa eğer çıkacaksam heykele iniyorsam aşşağı bakırköy dolmuşlarından doğu aşşağı hiç işim olmaz artık bitirdiler beyoğlumu istila ettiler tecavüz ettiler bide boyadılar makyaj yaptılar maktule kendileri sevecek şekilde necrofililer,apartheid sonrası güney afrika White-Suburblarına döndü Hasana sor anlatısın bak ne demek istediğimi:=) ağlıyor sanki binalar bişeyler anlatmaya çalışıyor ,bunlar kim olm diyor bunların burada ne işi var diyor ama artık çok geç gitti beyoğlu anılarımızdaki artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacakta Allah rahmet eylesin offf acayip uykum geldi piklop ara beni haftasonu !:=)
yeni kol diyorum nba diyorum xbox diyorum:=)

piklop dedi ki...

Haklısın Eser, biz büyüdük ve kirlendi dünya.. Dün ben Beyoğlu'ndaydım; geçen hafta başından bu yana sanırım 5-6 kez gittim.. Bir sefer hariç, her seferinde arka sokakları kullandım gitmem gereken yerlere ulaşmak için..

Daha uzunca yazacağım bunun hakkında, şimdilik gitmem gerekiyor..

Haftasonu elbette görüşeceğiz, geçen haftadan almam gereken intikamlar var; revenge of the sith:-)))..