28 Ağustos 2008 Perşembe

Fikret'le gecen zamanim..


"-Bu nedir Fikret?

-İssaa Bey camii..

- Peki yanindaki nedir?

-Senn Jaa.. kilisesi

-Ne ne ne!!!

-Senn Jaa.. kilisesi.."


Fikret'le Selcuk'ta tanistik.. Efes'teki 5 saatlik turumdan sonra Selcuk'taki muzeyi de gormek istiyordum.. Meryem Ana'ya cikamadigim icin hayiflanirken Efes'e inis yolunda 3 km. icin tekrardan para vermek istemedim.. Yurumeyi tercih ettim, kazulet mp3umle ben bilmem kacinci yurume maceralarimizdan birisini daha yasadik, unutmadan ekleyeyim cantam da her zamanki yerinde, sirtimda yolculuga renk katmayi ihmal etmedi..


Geldigim yoldan donecegimi dusunerek yola koyuldum.. Yalnizlik, sakin doga, tepede gunes ve bagira cagira sarki soyleyen hafif deli bir sahis bendeniz.. Sirtimda cantam, icinde bol miktarda icme suyu.. Bir muddet sonra yol ikiye ayrilyordu, ben sol tarafi tercih ettim.. Tercihimin yanlis oldugunu anlamam icin beynimin normal bir bicimde calisiyor olmasi gerekiyordu sanirim.. Cunku o 3 kilometrelik yokus assagi parkuru en fazla 30 dakika icinde bitirmem gerekirdi.. Ama oyle olmadi, yurudukce yurudum; sonunda anayola vardigimda karsimdaki tabelada sol taraf Aydin'i sag tarafta İzmir ve Selcuk'u isaret ediyordu.. Makus talih diyerek otoyolda yurumeye koyuldum..


Bu tur durumlarda cok sorgulamamak gerekiyor, elinizden geliyorsa sadece gulmelisiniz.. Ben de gule oynaya, sicaktan hamur isi kivamina gelmis otoyolda Selcuk istikametine yurumeye basladim.. Otostop fikri bu sefer nedense beni cezbetmedi.. Motosikletli bir amca tarafindan cignenme tehlikesini atlattiktan hemen sonra Eyup aradi.. Otoyolda oldugumu Efes'ten cikip Selcuk'a gittigimi soyledim.. Neden bu kadar cok gurultu var dediginde -ki bu konusmanin ortalarina dogru oldu- otoyolda yurudugumu soyledim.. Sanirim 1 dakika kadar kesintisiz guldu.. Otoyoldayim dedigimde normal olarak arabada oldugumu dusunmus, ama ben ne zaman "normal" oldum ki?!!..


Bu yolculugun tek olumlu yani Artemis Tapinagi'ni gormem oldu.. Gerci tapinak diyorum ama kala kala, kocaman bir sutun ve bir kac duzine tastan baska bir sey yoktu ortalikta.. Ust tarafta camii gorunce dayanamadim hemen kendimi tepeye vurdum..


İste tam orada tanistik Fikret'le.. Nereden cikti, ne zaman yanimda bitti anlayamadim.. Hava henuz kararmamisti, o yuzden cocuk icin ne in diyebilirim ne cin ne de peri.. Bir bana bir de seksenlerden kalma fotograf makineme bakiyordu Fikret.. Ona konusma imkani birakmadan ben basladim konusmaya..


Merhaba dedim adim Sercan, buralari gezmeye calisiyorum, senin adin nedir.. Daha adini soylemeden nereden geldigimi sordu.. İstanbul diyince durusu, bakisi degisti.. Ben de fikret, buraliyim dedi..


Sonra, yolculugumun en muhabbetli anlari basladi.. Cunku Efes'e tek basima gelmistim ve 6 saat boyunca giris ve cikis kapilarindaki gorevliler ve saticilar haric iki elin parmaklarini gecmeyecek sayida Turk'le karsilastim.. Yabancilarla az biraz muhattap oldum bu sefer.. Teras evlerde Avusturya'li bir kizla -kazi calismalari sebebiyle 7 senedir ulkemize gidip geliyormus- konustum..


Fikret'e hemen camii sordum.. İste yukardaki konusmamizda da goruyorsunuz.. Fikret cok farkli bir cocuktu.. Beni gezdirdigi o kisa sure icerisinde soru bombardimanina maruz kaldim.. İstanbul'da gercekten o kadar cok insan var mi -ona gore İstanbul'da bir suru insan var, bir suru derken kac kisidir sence Fikret dedigimde, herhalde 10 milyon insan vardir dedi gozlerini kocaman acarak.. dogru be Fiko gozleri kocaman acmak lazim, bu sehir nasil tasiyor milyonlari, sasirmamak elde degil-, gokdelenler nasil oluyor, kac tane camii var, oradaki surlar neden kotu, kac tane okul var, sen ne is yapiyorsun, kiz arkadasin var mi vs. vs. vs... Bunlar su an icin aklima gelenler, daha neler neler sordu.. Bir kac kez koseye sıkısmis gibi hissettirdi bana.. Ornegin neden o sokak ortasinda kadinlarin cantalarini calanlara hic bir sey yapmiyorsunuz dedi.. Cevap veremedim..


Fikret'in en buyuk handikapi yer isimlerini duzgun bilmemesi.. Ama durust cocuk, bilmiyorsa da bilmiyorum diyor.. Bir de sordugum ne olursa olsun onunla ilgili bir hikayesi var.. Su camiinin ismi ne dedigimde, bilmiyorum cevabinin ardindan o camii ile ilgili bir hikaye anlatmaya basliyor hemen.. Bir ev soruyorum mesela, evin sahibini tanimiyor ama bahcedeki agaclarda hangi meyvelerin oldugunu gayet iyi biliyor..


Fotografta gordugunuz evin hemen bir kac metre oncesinde Fikret'in sevdigi kizin evi var.. Bana kiz arkadasin var mi diye sordugunda benim de ona ayni soruyu sorma hakkim dogdugunu dusundum, cevabimi verdikten sonra onun da bana cevap vermesini istedim.. Once utandi, soylemesem olur mu İstanbul'lu abi dedi.. ben de sen bilirsin Fikret, hayat senin hayatin dedim.. Yanindan gectigimiz bakkalin camlarini iki sene once nasil assagi indirdigini anlatirken Fikret birden sustu, dondu sanki.. Yurumeye devam ediyoruz ama Fikret konusmuyor.. Fikret ne oldu, ses yok.. Oglum ne oldu.. Yine ses yok.. 20 metre kadar sonra agzindan baklayi cikardi utana sıkıla.. Az onceki ev sevdigim kizin eviydi dedi.. Dayanamadim guldum, o da guldu benimle.. Hadi dedim geri donuyoruz.. Korktu bir anda, donmem ben dedi.. Bakkala gidiyoruz su alacagim dedim.. Hic bir sey alacagim da yoktu ya.. Geri donduk, Fikret yine sustu, yuzunu yere egdi.. Ben de durmadan konustum onunla, elimden geldigince sesli sekilde, surekli ismini anarak.. Geri donuyoruz yine ses yok.. Evden bir kac metre uzaklastiktan sonra zorla durdurdum onu ve bu fotoyu cektik..


Surada su var burada bu var derken Selcuk merkeze geldik.. İstanbul'a gelirsen soz seni gezdirecegim dedim.. İstanbul kocaman sehir gez gez nasil biter dedi Fikret:-)).. Beni biraktiktan sonra surlara gidecekti arkadaslari ile top oynamaya... Yuzlerce yillik tarihi yapilar bugun onlar icin vardi.. O surlarda emegi olanlardan birisi olsam sevinirdim.. Cocuklarin oynayabildigi, bir yapiya donustukleri icin ovunurdum..


Fikret'e hic bir sey ismarlayamadim.. Ne bakkaldan bir sey aldi, ne de bir hediye kabul etti.. Allem ettim kallem ettim zorla cebine biraz harclik verebildim.. Onu da bu parayla top alirsin, arkadaslarinla oynarsin diyerek kabul ettirebildim..


Ben muzeye dogru yoluma devam ettim o da kendini surlarda bekleyen arkadaslarinin yanina dogru.. Beni nasil bulacak hic sormadi bunu.. Cocukken bu tur sorularin pek onemi olmuyor zaten, okul yasantimizda da boyle olmaz mi?!..


Fikret'le tanistigim icin cok mutluyum.. Beraber gecirdigimiz kisa sure icinde benim de bir zamanlar onun gibi oldugumu hatirlatti bana.. Uzerinden de o kadar cok uzun zaman gecmedi henuz.. Kendimce bir karar verdim, bundan sonra kendimden yasca kucukleri daha bir can kulagi ile dinleyecegim..


Bundan sonra ne zaman yolumun Selcuk'a dusecegi belli olmaz.. Bakalim bir sonraki gidisimde Fikret orada olacak mi?... Gidip kaleye cikacagim ve onu arayacagim.. Ben pek ihtimal vermiyorum ama.. Bu kadar merakli ve zeki bir cocugun oralarda fazla kalacagini sanmiyorum..


Beni duymadigini biliyorum ama Fikret sana selamlarimi gonderiyorum.. Kisa yolculugumuz ve bana ogrettiklerin icin cok sagol..
Not: Fikret'in dillendiremedigi kilisenin adi St. John:-))

Hiç yorum yok: