11 Şubat 2008 Pazartesi

28 Nisan 2003'ten bir yazi...

Öncelikle başlangıç noktamızı nereden ve neyden alacağız bilemiyorum. Bu bilmediğim şey de dünyada bilmediğim ve öğrenmek için ne kadar yırtınırsam yırtınayım başaramayacağım milyonlarca şeyden yalnızca birisi. Başlangıçlar nasıl olmalı acaba?

Benin kim olduğunu ben bile bilmezken beni başkalarının tanımasını nasıl bekleyebilirim ki? Eski günler geldi birden aklıma. Abdi İpekçi'den çıkar aheste aheste yol alırdık. Ne zaman ki otobüsün gelişini uzaktan görelim durağa koşup otobüse yetişmekle salaş yürüyüşümüze devam etmek arasında bir tereddüte düşerdik. Ve ilk başta ben Oğuz'a sonra o bana bakar, Umut'u da arada kandırıp son süratle otobüse yetişmek için topuklarımızı kıçımıza vuracak şiddette kendimizden geçercesine koşardık ve yetişirdik genelde.

Peki hayatta neden böyle olmuyor. Önce bakıyorum bezginliğin içinde olanlara, sonra yetişmeye çalışıyorum ama nafile bir türlü başaramıyorum. Topuklarımın popomda yaptıkları acıda cabası olarak kalıyor bana.

Peki o kim? Kim mi kim? İşte onu bir bilsem herkese söyleyeceğim ama tanışamadık bir türlü, ya da tanıyorumda miyopluğumun vermiş olduğu göz bozukluğu kalbimide etkiliyor.

Bundan başka ne söyleyebilirim şu an. Öncelikli olarak derslere bu kadar az çalışıp nasıl başarabiliyorum buna hayret ediyorum. Son olarakta artık internetten çıkmam gerekiyor bunu biliyorum. Evet, bir şeyi biliyorum. Adım Nazım Sercan İlgar. İşte hepsi bu sanırım. Bir ben ve yine sadece ben.

Hiç yorum yok: