2 Ocak 2011 Pazar

Yeni bir yıl...

Dünya kendi ekseninde dönüyor, güneş kendi eksininde takılıyor; el mahkum ama, dünya bir de üstüne güneşin etrafında dönüyor.. Biz saliseleri, saniyleri, dakikaları, saatleri sayıyoruz, günü dolduruyoruz; o günler ayları dolduruyor, 12 tanesi yanyana geldiğinde bir yıl ediyor..

Bazılarımız o saliseyi bile yaşayamadan kayboluyorlar türlü şekillerde.. Kimimiz de 100'ü deviriyor, dünyaya kazık çakıyor.. Münferit hayatlar akıp gidiyor.. Biz de birisini daha bitirdik.. İsa'dan sonra 2010 bitti, 2011 başladı..

Bu bir yılbaşı yazısı aslında; başlığın içini çok dolduramayacağım ve bireysel bir yazı yazacağım.. Bu uyarıyı da yaptıktan sonra devam ediyorum..

Yaklaşık 10 yıldır herhangi bir yılbaşı kutlaması yapmıyorum.. Son olarak 98 yılında (düşünün artık kaç yüzyıl geçmiş üzerinden) amca çocukları ile bir yerlere gitmiştim; son kabusum buydu..

Bilumum yılbaşı gecesi kabusu yaşadım.. Yolda yürürken, arabanın içinde bir yerlere yetişmeye çalışırken, sevinçle hoplayıp zıplayıp dizimi incitirken (nesine seviniyorsam artık) vb. bir çok acı tecrübem oldu o ilk saniyelerde; koskoca 28 yıl, az buz değil..

Yılbaşı gecesinden ilk hatırladığım TRT'nin yılbaşı gecesi eğlence programı; inanılmaz ama Zeki Müren'i bile hatırlıyorum; ama en iyi anımsadığım TRT gecesi 89'un son günü.. Burhan Çaçan, Erol Evgin, Küçük Emrah, Coşkun Sabah vb.. Artık o zamanlar kim varsa orada ve ben çoğunu hatırlıyorum.. Demek ki benim hafıza 8'den sonrasını iyi depolamış.. Bakınız, burada videosu da var.. Resmen düğün salonu konsepti, bugünlerde bakamasam da Azerbeycan kanallarındaki eğlencelerin buna tıpatıp benzediğine kalıbımı basarım.. 80'ler güzeldi, 90'ları da unutamadım diyenler için Azerbeycan kanalları -tv açısından- biçilmiş kaftan.. Gözleriniz bile dolar, mazallah diyelim..

Çok dağıldık, toparlayalım.. Son yıllarda uyuyarak giriyordum yeni yıla.. Nasıl girersen öyle gider diyorlar ya, bir yanım hep uyudu demek ki o yıllar boyunca.. Bu sene ise... Bir şeyler balkabağına dönüşürken, birileri birilerini öperken, kimileri birbirlerinin ellerini tutarken, ışıkları açıp söndürürken, havai fişekler atılırken; 10'dan geriye doğru sayarken; bendeniz tuvallette çişimi yapıyordum.. Bu inanış doğruysa ben bütün sene altıma kaçıracağım mı demek oluyor acaba?!!!.. Bir kez olmuştu bu, bir akrabamızın düğünündeydik, ben 5 yaşındaydım; erkekler tuvaletini beğenmemiştim, pisti, en iyi hatırladığım şey ise her yerin sigara izmaritleriyle dolu olduğuydu.. Sonrasında annemlerin beni kadınlar tuvaletine soktuğunu, kızların benimle dalga geçtiğini; güldüklerini hatırlıyorum.. Utanç duyduğumu hatırlıyorum, belki de bu yüzden düğünlerden nefret ediyorum.. Bunu İpek'le konuşayım ben, bakalım ne bulacağız..


31.12.2010 tarihinde eski yılın bittiğinin, bir yenisinin başladığının ayarına varan benim için bulacağınız kelimleri yorum olarak beklerim..


İstediğim gibi bir yazı olmadı, bir şeye de benzemedi.. Olsun, canımız sağolsun.. Nesta'nın övgüsü mü acaba beni sersem yaptı, yoksa Nesta'cığım Bloomberg denilen kanalda az önce bir yarışma programında arkadaşın -güzel insan- Masis'i görmek mi beni dağıttı, bilemedim..

Her neyse, içi boş umutlarla, dileklerle kafanızı şişirmeyeceğim.. Burayı okuyan, okumayan tanıdıklarım, arkadaşlarım, dostlarım... Yılbaşı vesilesi ile değil, içimden geldiği için diyorum ki; *seviyorum sizi, yaşıyoruz çok şükür der gibi..


*Nâzım amcadan aldım, azıcık oynadım; burada kullandım...

1 yorum:

Black Pearl dedi ki...

biraz alakasiz bir yorum olacak ama flying dutchman blogundaki Pete Postlethwaite hakkinda yorumunu cok begendim. In the name of the father adli filminde bana cok cok cok buyuk etki yapmisti. Ayni sekilde dusunenleri gormek beni mutlu ediyor.