16 Ocak 2011 Pazar

Talihsiz tarihe el atma vakti...

Efendim merhabalar,

Tarihe el atmaya karar verdim..Öncelikle sevgili Hasan Aksakal'ın yazısını zaman verip okumanızı rica edeceğim..  Okuduysanız sizi aşağıya alalım, hayır beni ırgalamaz diyenlere güle güle diyorum..

Yazı için yorum bölümüne ben de bir teşekkür notu iliştiriverdim.. Şimdi dönelim benim sorunuma.. Yorum yapan insanlardan yola çıkarak içimde birikenleri dışarı çıkarmaya çalışacağım.. Parmaklarımı beynimin bilinmez noktalarının kontrolüne bırakarak otomatiğe geçiyorum..

Evet, Osmanlı İmparatorluğu bir beylik olarak doğdu, gelişti, büyüdü, durakladı ve zamanı gelince tarih sahnesinden silindi.. Bu bütün devletlerin, kurumların, insanların; kısaca deyiverelim, yaşayan her şeyin başına gelecek olanın gerçekleşmesiydi.. Yüzyıllarca hükmeden bir devlet olmasını sağlayan en önemli unsurların uzun bir süre fazla tahribata uğramadan devam ettiğini görüyoruz.. Ahilikle başlayan, kökünü Selçuk'la ve sonrasında Bizans'la güçlendirdiği temel yapısının üstüne, büyük bir incelik ve beceriyle yerleştirilen kurumlarıyla sadece savaş alanında değil, her alanda dışarıdan bakıldığında yıkılması imkansız bir yapıt oluşturmuştur Osmanoğulları.. Bunu gerçekleştirirken izlenilen yollar ve uygulama şekilleri bir çok tarihçinin iştahını kabartmıştır.. Halil İnalcık'ın 94 yaşına rağmen saha çalışmasına çıkmasını sağlayan da, Kemal Karpat'ı da hala yazamadığı şeyler yüzünden hayıflandıran da budur.. Hammer'in kendi mezar taşını ulema mezar taşları gibi yaptıran ve ismini Yusuf bin Hammer olarak yazdıran da budur, Bernard Lewis'e 90'ların hemen başında Fransa'da Ermeni Soykırımı yoktur diyecek cesareti veren de...

Osmanlı o kadar güçlü bir teşkilat kurmuştur ki onu yeniden şekillendirmenin ne kadar zor olduğunu yönetenleri farkedememişler, gerekilen zamanında yapılamayan reformlar yüzünden hiç bir zaman yıkılmacağını düşündükleri koca devletin mahvoluşunu ya izlemişler ya da kısmen geciktirebilmişlerdir.. Burada hata kiminle başladı, kiminle bitti diye tartışacak değilim.. Osmanlı Beyliği'nin  imparatorluğa dönüşmesi süreci nasıl tek bir kaynaktan beslenip filizlenmediyse, yıkılmasının nedeni de tek bir yöne bakılı kalarak anlaşılamaz..

Sultan Süleyman'a ve Muhteşem Yüzyıl'a dönmeye çabalayacağım.. Her şeyden önce bu bir dizi, belgesel değil.. Bu iş için çalışan onlarca insanın ekmek kapısı.. Ortada yüzde yüz ticari bir iş var.. Şu an için koparılan yaygaralar en fazla kanala ve reklam veren firmalara yarar sağlıyor ve bu devam ettikçe de sağlayacaktır..

Anlatılan ya da aktarılan hikaye kronolojiyle doğru orantılı ilerliyor.. İlk bölümüne göz ucuyla baktım, ikincisini
izleyemedim, gördüğüm tek şey televizyonlardaki haberlerden ibaretti; "Muhteşem Yüzyıl Rtük'e cevabını sevişerek verdi".. Ne yaratıcı bir başlık değil mi?!!.. Sanırım daha yaratıcı olanlar ise diziye alerji kapanlar, tepki üstüne tepki gösterenler, Rtük'e şikayet telefonları ve mailleriyle işlerlik kazandıranlar.. Sizler bu kadar duyarlı olmazsanız zaten Rtük hiç bir halta yaramadığı gerçeğini nasıl gizleyebilir, aferin size!!!..

Sultan Süleyman sevişiyormuş, Harem'de kadınlar onun emrindeymiş, istediğiyle istediğini yaparmış, şarap içermiş... Bunları dizi söylüyormuş, öyle diyorlar ve diziyi protesto ediyorlar.. Pekala, bir soru sormak istiyorum, padişahlarımızın büyük çoğunluğu müslüman olmayan kadınlarla evlenmişlerdir; onlardan doğan ve padişah olan kişiler için gavur mu dememiz gerekiyor?!.. İkinci bir soru, padişahların kız çocuklarının bazılarının birden çok paşayla evlenmeleri onları kötü kadın mı yapar?!.. Hadi bir örnek verelim, Çelebi Mehmet'in annesinin kim olduğu bilinmiyor, bu durumda Osmanlı soyu helak mı olmuş oluyor?!!..

Bunlar ilk anda aklıma gelen yalnızca bir kaç örnek.. Karşılarına anti tez olarak sunmak değil niyetim.. Demek istediğim tek şey var.. Biraz okuyun, öğrenin.. Ama böylesi zor elbette, hiç bilmeden böbürlenmek elbette işlerine geliyor.. Kendini bir köke bağlamak ve onunla övünebilmek elbette güzeldir, ama tarih bilgin okullarda okutulan kadar bile değilse cahilliğini gün ışığına çıkarmaman gerekir arkadaşım..

Hasan'ın yazısına yorum yazanlarla kişisel bir sorunum yok.. Yazdıkları 2'şer 3'er satırdaki düşünceleri onlarla beraber paylaşan yüzbinlerce insan olması beni rahatsız ediyor..

Aklıevvelin teki o dönemin tarih açısından en bilinmeyen dönemi ele aldığını söylemiş, bununla yetinmemiş bilinen o ki o dönemde harem yoktu deyivermiş.. Dizi hayali senaryo üzerine kurulu demiş (biri beni öldürsün, ben bile bu kadar abuk bir cümle kuramıyorum), son söz olarak eleştirilerde topuzun kantarı kaçmasın demiş!!!..  Kimin ya da neyin adına üzüleceğimi bilemedim.. Az önce söylediğim gibi, çoğu insanın ortak görüşü aslında bu hanımefendinin yorumu..

Hanımefendi, bu adamın adının önüne koskoca Kanuni yaftasını neden kondurmuş olabilirler acaba?!!. Herhalde çim hokeyinin kurallarını koyup bunları yazılı metine geçirdiğinden değil.. Benim gibi cahil bile bilir ki, Sultan Süleyman döneminde çok önemsiz! devlet adamları (Sokullu Mehmet Paşa-bakınız o da devşirmedir-, Rüstem Paşa, Barbaros Hayrettin Paşa -aslında o da yaramaz, Midilli'den gelmiştir) görev yapmışlardır.. Diğer alanlara bulaşırsak işin içinden çıkamayız; pardon, bir de Piri Reis diye birisi vardı, o da önemli bir insan değildir zaten!, tutmuş bir dünya haritası yapmış, geçiniz.. Mimar Sinan'a ise hiç değinmeyeceğim, Kayseri'den alıp getirdikleri bir Hristiyan ne de olsa, günümüzün Karadenizli bir müteahiddlerinin yanında lafı olur mu; onlar bizlere güvenli evlerde yaşam olanağını ışık hızıyla sunarlarken (yaptım oldu) bu Koca Sinan denilen adam kendisi için, değersiz ve muhtaç bir kul diyebilmiş; kendini küçücük bir türbeyi hak görmüştür.. Bize para Allah'tan geliyor diyen Toki başkanı sayın Erdoğan Bayraktar kulaklarınız bir güzel çınlamıştır umarım..



Ne dediğini bilmemek diye buna denir.. Hanımefendi farkında olmadan Sultan Süleyman dönemini karanlık bir çağ olarak adlandırıyor, farkında olmadan diyorum; çünkü o kendince mantıklı bir cümle kurduğunu sanıyor.. Gaflet burada bitmiyor elbette, Harem o devirde yokmuş, bilindiği üzere böyleymiş.. O yorumu yazmadan önce google arama moturunu kullanması bile yeterli olurdu, Harem'in varlığının Sultan Süleyman'dan önce başladığını görürdü.. Bakın, kitapları devirmesine gerek yok, bilindiği üzere kimsenin kitap okuduğu yok zaten.. Sonunda da zaten kantar mı, topuz mu; ne diyeceğini bilemeden yorumunu bitiriyor..

Soğutmadan diğer yoruma geçelim, bunu tamamen almak istedim; zaten bitirmemiş yorumunu, büyük ihtimalle harf sınırlaması olduğunu farketmeden yıldırım hızıyla aklındakileri yazıp gönder butonuna bastı beyfendi..


"Muhteşem Yüzyıl adlı dizi tamamen tarihimizi çarpıtıp nesli olduğumuz ejdadımızdan utanmamızı ve kuşağımızı unutmamızı amaçlayan seneryoyla hazırlanıp izlenmeye sunulan rezil bir filmdir...Neden böyle bir amaç edindikleride çok basit ve aşikardır ; 2010 senesi içinde Türkiye de dizi ve flimlerde tamamen açık bir ifadeyle israil eleştirilip alttan gizli mesajlar vererek israilin prestiji sarsılıyordu ! Bu nedenle de muhteşem yüzyıl adlı dizinin yapımcısı eski Kominist partisi üyesi olduğu iddaa e"..

Birincisi, bu dizi mi film mi, karar verememiş; adam da haklı ama, bizdeki diziler akşam yemeğinde masaya oturduğumuzda başlayıp gece biz yatağımıza girerken bitiyor.. Kafa karışıklığını normal karşılamak lazım.. Vay be diyorum, ne diziymiş ama arkadaş.. 2 bölümde içimize nifak tohumlarını ekip zehirlemişler bizi, pes doğrusu.. Dizinin senaryosunun amacını da bir çırpıda söyleyivermiş.. Ama ne olmuş, harf kısıtlamasına kurban gitmiş.. Demek istediği sanırım, bu İsrail'in oyunu, dizi yapımcısı da zaten eski Komünist.. Dizi yapımcısı olan bir insanın zerre kadar komünist olamayacağını bilmiyor mu acaba, yoksa böylesi mi işine geliyor.. Milli ve manevi değerle ilgili bir sorun varsa zaten emin olalım ki orada bir kızılın parmağı vardır!!.. O kızıl, para babası bir yapımıcı da olur, İsrail'le ortak çalışarak, bizi sinsice kandırarak o çirkin emelini gerçekleştirir; geçmişimize düşman oluruz.. Madem bu kadar duyarlı bir insanla karşı karşıyayız, tek bir sorum olacak.. Ülkede şu an benzinin litre fiyatı 4 tl'yi aşmış bulunuyor, acaba bununla ilgilli olarak herhangi bir protestoda bulundu mu ya da daha basit sorayım, hiç bu durumu düşünüp utanç duydu mu?!!!...

Söylediğim gibi, bu iki insanın yorumunun maalesef halkın büyük bölümünün düşüncelerini dile getirmesi üzücü olan.. Bir yanda cahilliğini gözler öününe seren bir aymaz, diğer yanda da kendi kafasının içinde oluşturduğu komplo teorileri ile içindeki öfkeyi tam olarak kusamayan bir karakter..

Herkes konuşsun, elbette herkes fikrini dile getirsin; buna karşı değil(d)im, ama "ağzı olan konuşuyor" dedirtmeseler keşke.. Gerçi bu derdimiz sadece tarihe has değil.. yine de Rtük'e sevişerek cevap veren bir Sultan Süleyman haberiyle karşılaşacağımı 40 yıl düşünsem akıl edemezdim, bravo Türk medyası, her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsan..


Yazının uzunluğu ve dağınıklığı nedeniyle özürlerimi diler, saygılarımı sunarım..

Son söz yerine: Sultan Süleyman'ı ve Osmanlı'yı bu saçma esaretin içine hapsedeceğimize, merak ettiklerimiz hakkında azıcık okuyup sonra konuşsak yeterli olur diyerek fikrimi beyan ettikten sonra; izninizi rica ediyorum..

Hiç yorum yok: