26 Eylül 2010 Pazar

Let's keep that money machine rolling..

Bir arkadaşım var, adı Hasan; soyadını söylemeye gerek görmüyorum; Aksalak'ta da deriz, uzun ince bir adam da.. Soyadın ne önemi var, söz konusu Apu olunca.. Bir ev, iki araba için yaşamayanlardan o.. Daha özel bir şey onun aradığı, kimimiz kutsal deriz buna, kimimiz başka bir şey.. Ne dersek diyelim, ben bu tür insanları seviyorum işte.. Yüzme bilmese de uzak diyarlara, Afrika'nın en güneyine gidebilecek kadar gözü karadır bu çocuğun..

Bu yaz yüksek lisansını bitirdi, doktorasına başladı; merak eden olursa yüksek lisansını paylaşırız elbette.. Konumuz bu değil aslına bakarsınız.. Kitap, yazı, yazmak, yayınlamak, okumak vs. adına bir kaç kelam edeceğim..

Neden yazarız, neden okuruz diye de başlayacak değilim.. Kitapların -tabi ki hepsinin değil- insanlığın gerçek hazineleri olduğuna inanıyorum, inanmayanlar yanımızdan ayrılırsa mutlu olurum..

Hasan bildim bileli bu konularda sorunlu bir adamdır.. Sorunu, içinde yaşattığı o sorumluluk duygusundan ileri gelir, ya da benim adlandırdığım gibi; kutsal bir dürtüden.. İçinize kaçan bu histen kurtulamazsınız..  Modern hayat denilen girdapta, her adımda ondan kaçmamız için açılan kapılara girmemiz için sunulan cazip tekliflere inanırsanız, konformist (kurallara uyan, itaat eden) birer insan olarak yaşamınıza devam de edebilirsiniz.. Hasan böyle yapmadı, 2 sene önce; şu anın parası ile hesaplarsak (enflasyon oranında arttırıyorum efendim) 3.000 törkiş lira civarı bir aylık ile mutlu mesut yaşabilirdi.. Yazın tatilimi şurada yaptım, ayakkabılarım bu marka, montuma şu kadar para verdim, kışın kaymaya nereye gitsek  vs. diyenlerden olabilirdi; ki ben bu arkadaşları modern tabire uyması açısından "çakma" diyerek etiketliyorum ve bu yüzden hiç utanıp sıkılmıyorum da.. Doldurdukları cüzdanları, ikea ile başlayan mobilya meraklarını, italyan mobilyaları ile devam ettiren, sonrasında özel tasarımlara geçen bu hanımlar/beyler beni lanetleyebilirler, lanetlesinler; herkesin sevgisini istemiyorum, saygı yeterlidir..

Uzattıkça uzatıyorum, izin verin; umutsuz satırlarımı biraz daha basitleştirerek devam edeyim.. Dediğim gibi, uzun Hasan efendinin okuma/yazma eylemleri ilk tanışıklığımız olan 97/98 yılından beridir artan bir hızda devam ediyor.. İyi bir okurdur, denemelerini ise pek tutmamışımdır (2000'lerin ilk yarısında yazdıkları), sonradan bunda da ilerlemiştir ya orası ayrı; bir yerde benim için hep, "ne Paris, ne Roma" olarak kalacaktır.. Yazım olayı da canlı bir şey değil midir zaten.. Bebekler gibiyizdir aslında yazmaya başladığımızda -Rimbaud ile bana gelmeyin efendim-, 20'lerin başında yazılanla; 30'lara sarkan satırlar arasında farklılıklar olacaktır, olmalıdır da.. Çoğumuzun iştahı 20'lerin ortasına doğru kaçarken bazılarımız bu yolda daha da güçlenmiş halde yürümeye devam ederler.. Hasan'ın yürüyüşü de bu minvalde değerlendirilebilir*

*yazıyı burada kesmem gerekiyor, devamını bu akşam getireceğim.. (iki tanecik okurum var zaten.. Sevgili okurlarım, geri döneceğim, biraz yürümem gerekiyor; güzel bir gün dışarıda çünkü, güneş beni çağırıyor, çocukça gülmem ve yollarda şarkı söylemem için bildiğim yollara)...

Hiç yorum yok: