9 Eylül 2010 Perşembe

"Blok Geldi", faul dedi....

Efendim merhabalar,

Yüzyıllar öncesinde yaşanmış gibi gelse de, şunun şurasında 5 sene öncesine kadar hayatımın odak noktasında yer alan, 700 küsur gram ağırlığındaki topu çemberin içinden geçirmek ya da geçirememek, işte bütün mesele bu dediğimiz spora, basketbola yatay bir geçişle geri dönüyorum, en azından kafamda..

Aslında boyum uzamadığı ve ben de oyun kurucu özellikleri barındırmayan bir bünye olduğundan, bu işten oyuncu olarak para kazanamayacağımı anlamam için çok zaman geçmemişti; 17 yaşımda filandım o günlerde.. Bunu idrak etmeme rağmen kopamıyordum basketboldan.. Oynamak, sürekli oynamak istiyordum.. Her oynayışımda muhakkak bir yerime darbe alıyor, bazen geceleri uyuyamıyor; kimi zaman ise ciddi ciddi sakatlanıyordum.. Yine de de vazgeçmiyordum işte...

Neden diye ilk kez şimdi düşünüyorum aslında.. Neden olmasın?!!... Düştüğümde kalkmayı aslında ben basketbol oynarken öğrendim, hem fiziki hem mental olarak.. Basketbolda da hayattaki gibi aldığım onca darbeye rağmen ancak gerçek anlamda canım acıdığında faul diye çığlık atardım.. Zordu yani, yediremezdim faul demeyi; darbe yesem bile gıkımı çıkarmamak için uğraşırdım.. Ama karşılığını da verirdim, asla geri adım atmazdım, arkadaşlarımda bu konuda bana çok destek olurlardı.. Bir kaç kez hariç kimseye gerçekten bilerek ve isteyerek sert davranmadım; sertliğimi oyun kuralları içinde tutmaya gayret ettim.. Ama hayatta... Orada sert olamadım, en azından bir iki sene öncesine kadar bu böyleydi.. Yani basketbol oynamayı bıraktığım günlere kadar.. Darbelere, karşı darbelerle karşılık veriyorum, hatta kimseye çaktırmadan bir şekilde öncesinde küçük, ancak yiyenin hissettiği vuruşlar yapıyorum.. Bundan da artık hiç mi hiç utanmıyorum...

Yine karıştırdık yazıyı, bir bütünlük olmasa da şunu diyelim son olarak.. Ben 3 gün sonra filan yine basketbol oynamaya başlayacağım.. Soğuk sıcak, yağmur kar dinlemeden oynadığım günleri anımsayarak oynayacağım.. Biliyorum, yaşım kemale erdi artık bu işler için.. Kim ne derse desin, içmden bir ses bana, sen deli misin arkadaş demeye devam etsin.. Ben Ayvansaray parkında olacağım haftada 2 gün filan.. Arada geçerken beni görürseniz bu meczup yine buralara mı gelmiş diyebilirsiniz.. Sorun değil efendim, size de saygı duyarım...

Düştüğüm gibi yeniden kalkacağım, bunu her yerde, her adımda yapmam gerekiyor; yapacağım da, merak etmeyin.. Bloğa blokala, faule faulle, dirseğe dirsekle yanıt vereceğim, bir şekilde geri dönüyorum, beni izleyin anacım...

1 yorum:

eser atalay(353R) dedi ki...

Ayvansaray öldü,yeniden ayağa anca Phil Jackson falan kaldırır,ama yanındayım kardeşim,daima ayvasaray ruhuyla...